Merhaba Çağın ailesi, hoş buldum.  Öncelikle yazarlık yolculuğumda bu duraktan da geçeceğim için mutlu ve umutluyum. 2017 de başladığım köşe yazarlığı serüvenimde kalemim yoluma hep ışık tuttu. Şimdi bu ışığı burada da devam ettireceğim. 

Köşeme taşıdığım konularda kâh güldük, kâh ağladık. Bazen attığınız mesajlarda bana tepki gösterdiniz. Gündeme dair konularda içinizde biriken öfke, yazılarımın altındaki yorumlarda kendini belli etti. İlmek ilmek işlediğim öykülerimdeki karakterlerimin sizde bıraktığı iz, gözyaşlarınıza neden oldu! “O nasıl sondu, ağlattın” diye dipnot düştüğünüz anlar kulaklarımda…

Bu köşemde de yine aynı şekilde bazen politikanın çetrefilli hallerinde yüzeceğiz bazen edebiyatın sakin sularında serinleyeceğiz. Ama şunu unutmayın ki cümlelerimin sonunda olan isyan kapım hiç kapanmayacak; mücadelemin kalesi yıkılmayacak. 

***

Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde derslerini keyifle dinlediğim ve cebimi verdiği hayat dersleriyle doldurduğum; üzerimde büyük bir emeği olan hocam Neşe Doster ile aynı gazetenin yazarı olmak paha biçilemez. 

Değerli hocam okulumuzda ve okul dışında bana hep “Meslektaşım” derdi. Öğrencisi olduğum gerçeğini ikinci plana atardı. Bu durum tabii beni mutlu ve motive ediyordu. Bir yazar size daha öğrenciyken meslektaşım diyordu. Daha ne olsun? Hırslanmak için başka sebebe gerek var mı?

***

Hayatımda fikirlerine önem verdiğim dostlarım bir gazetede daha yazmaya başladığımı duyunca şöyle tepkiler verdi, “Kaç gazete oldu Hande, nasıl yetişeceksin? Bence frenle.” Belki de haklılar. Yetişemediğim zamanlar oluyor elbette. Ama hep daha fazlasını istemek tam Handece. Azla yetinmek benim bünyeye iyi gelmiyor. Velhasıl yeni bir maceraya daha hoş buldum! Hadi başlayalım. 

***

Neler oluyor Türkiye’de? 

Herkes ekonomist oldu.

Hatta oturdu ekonominin kitabını yazdı. Ekonomistler yanlarında cahil kaldı. 

Herkes politikacı oldu

Mikrofon ve kürsüye gerek bile yok. Sokakta “Seçim ne olacak” deyip çekil kenara otur izle. Oooo yaratılan ortam TBMM de vekillerin kavgası gibi. Ayırana helal olsun. 

Herkes eğitimci oldu

Sağda solda diploması olmayanlar ders veriyor. Ne biliyorsun da aktarıyorsun insanlara! Yıllarca “emeğiyle” okul kazanıp yine emeğiyle mezun olabilmek için çabalayanların  önüne set çekmek senin hakkın mı! Haddin mi!

Herkes gazeteci oldu

Sokakta bir olay görüp hemen görüntü alırlar. Sosyal medyada takipçileri bekliyor çünkü. Yalnız o görüntüyü alırken o insanın önce yardıma ihtiyacı olduğunu gör, anla! Sen çektiğin 5 dakikalık görüntünün derdinde yanarken adam orada can veriyor. Aaa tabi bu olay bu kadar basit değil. Birkaç niteliksiz magazin haberlerinin gündemi kaplaması da gazetecilik değil. Uğur Mumcu dönemlerini açın bir okuyun. Sonra ben gazeteci miyim diye sorgulayın. Bilgisayarın başına geçip ajanstan haber çekmek iki de tık alayım diye yalandan başlıklar atmak gazetecilik değil. 

Herkes şarkıcı oldu

Eline gitar alan başlıyor tıngırdatmaya. Eğitimini alıp yıllarını vermiş üstatlar bindikleri metroda tanınmıyor. Sanatlarına hiç girmiyorum bile. Takip edilmeyi geçtim saygı gösterilmiyor. Ne acı!

Herkes ahlak  bekçisi oldu

Kişi kendi hayatına perde çekip; başkalarının hayatlarının derinine dalmaktan zevk alıyor. Yine bir başkasının kusurlarını gün yüzüne çıkararak, kendini tüm iyi özelliklerin ‘en’ i haline getiriyor. En acizce olan asıl bu aslında!

BENCE SİZ HER ŞEYDEN ÖNCE İNSAN OLUN 

Yaşar Kemal diyor ya hani: Dünyada çok şey kolay da insan olmak zor. 
O nedenle işiniz güç. Bir yerden başlamak lazım…

Ah yaratılan dünyanın içinde üzerimize serpilen hissizlik tozu… Hangi su arındıracak bizi bu halden. Kim nasıl temizleyecek bu tozu?

Ruhlar bedeni terk edeli asırlar oldu. Mengeneler sıkıştırdı gökyüzünü ve yeryüzünü. Ezili kaldı arada, milyarlarca insan yığını. 

En başta insan olmayıp, olmayı denemeyip onun dışında her şeyi tatmaya kalkan şahıslar yüzünden dünya işte bu halde.

Aitlik hissi neydi; hatırlayan var mı? Neden hissizleşti bu dünya? Ve neden insan olmanın dışında bu kadar uğraş var?

Sonraki yazıda hepsini anlatacağım…