22 Ekim 1988

Bundan tam 35 yıl önce bugün; Anadolu rock ve pop müziğin önemli isimlerinden Barış Manço’nun 7’den 77’ye programı TRT’de başladı. Çocuklara öğütler verdiği "Adam Olacak Çocuk", yaşlılara saygının önemine dikkati çektiği "İkinci Kahvaltı", dünyayı dolaştığı "Dönence" ve Türkiye'yi dolaştığı "Dere Tepe Türkiye" başlıklı bölümlere yer verdi. Program, 1988-1998'de 10 yıl boyunca her pazar öğleden önce TRT 1'de yayımlandı, daha sonra TGRT ve ATV'de de izleyiciyle buluştu. Benim yaşım o bölümlere, o yıllara şahit olmaya yetmedi maalesef. Fakat yıllar sonra izleyerek yetiştim diyelim :))

Geçmiş demişken hepimizin gözlerinin ıslaklığı ile geçmişi yâd ettiği anlar oluyor. Yıllar önce bugün başlayan programı izleyen ve yorum yapanların duygularını paylaşmak adına ekşi sözlüğe girip baktım. “Çocukluğumun pazar sabahlarının vazgeçilmezi, zamanında TRT’de yayınlanan son derece düzeyli ve insanın kültürünü arttıran çok kaliteli bir programdı, zaten sadece Barış abimiz için izlemeye bile değerdi, küçücük yaşımda adam olacak çocuk bölümünde kendimi hayal ettiğim program” gibi yorumlarla karşılaştım. Ruha dokunabilmek ne güzel değil mi? Böyle bir program ile kalplerde iz bırakan Barış Manço’yu sevgiyle, saygıyla anıyorum.

Yıllar önce Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programına katıldığı bir bölümde kendisine sorulan soruyu ve ona verdiği cevabı her defasında anlatırım. Sizlere de burada bahsedeyim.  Seyircilerden birisi şöyle soruyor Barış Manço’ya:

“Düşünce özgürlüğü için ne yaptınız?”

Barış Manço şu cevabı veriyor:

“Uzaktan bakarsan benim tipimden belli ne yaptığım zaten. Benim herhalde berbere gidecek kadar param olmadığını düşünmüyorsun. Bu bahsettiğiniz özgürlükleri elde etmek için çaba vermek lazım. Çaba da ille konserde filan yumruğunu filan parmağını havaya kaldırmakla olmaz. Ki ben parmaklarımı tamamen havaya kaldırdım. Çok belaya girdi başım bu memlekette. Bütün siyasi partiler benim işaretlerimi kullandılar. Düşünce özgürlüğünü illa damların üzerine çıkanlarda aramayın. Bazı insanlar pasif bir şekilde.. ki ben şu mikrofonla tanışalı 40 sene oldu. 40 senedir bir şeyler anlatıyorum insanlara. İnsanların kendi alması gerekir mesajı.”

Bu o kadar güzel bir cevap ki… Orada olup atmosferin kokusunu tatmak isterdim. Barış Manço’yu cevabından sonra büyük bir gururla alkışlamak…

Öncelikle “Düşünce özgürlüğünü illa damların üzerine çıkanlarda aramayın” cümlesine değinelim. Bugün birçok alanda kendini ön plana atan insanları görüyoruz. Yaşanılan olaylarda yalnızca destek olmak; (oluyor gibi görünmek daha doğru) için sesini yükseltenlerin amaçlarının çıkar ilişkisi olduğunu sonradan fark ediyoruz.

Mesela özgürlüğü aramak sadece yumruğu havaya kaldırmak mıdır? Yahut sosyal medyada iki cümle yazıp arkasına da şarkı koyup sonrasında ise kabuğa çekilmek midir?

Nasıl özgürlük aranır; hiç sordunuz mu kendinize?

Başkalarının düşüncelerine esir olup; kendi çizgilerini aşamayanların dünyasına hiç daldınız mı?

Bu insanlar kendilerine bir misyon edinirler; ve her görevi üstlendiklerine inanırlar. Onlara göre demokrasi yoktur mesela. Ama demokrasinin olmayışına sebep olan etmenlerin içinde de kendileri yer alırlar. Yani her şey güzel derler; fakat her şey berbat bir haldedir. Bu berbatlığı da yaratan bizzat onlardır. Şimdi bu insanlar düşünce özgürlüğü için ne yapmışlardır? Ben söyleyeyim: düşünmemek için çabalamışlardır!

Etrafta o kadar düşünmemeye iten bireyler mevcut ki…

Düşünme istiyorlar.

Görme istiyorlar.

Sus istiyorlar.

Emila Zola şöyle der:

"Pırlantadan alınmayan vergi kitaplardan alınıyordu; çünkü pırlanta alandan değil, kitap okuyanlardan korkuluyordu."

Bazen sokakta yürürken zihnim külleniyor. Düşünmek bu kadar yorar mı insanı? Yoruyor. Bir şeyleri anlamlandırmaya çalışmak; olağanı akışta bırakmak yerine yapboz yaparak daima parça peşinde koşmak insana yük oluyor. Hele bir de puzzle birleştiği an; gerçeklerle yüzleşiyor ya insan; düşünebilen insan yapabilir bunu anca. Dert çeken; dertleri itmeyen. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen değil de; “sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyenler görebilir gerçekleri. Ve haykırabilir tüm baskılara rağmen!

Bugün Barış Manço’nun programını anarak girmek istedim bu düşünce konusuna. Şimdi ben size sormak istiyorum.

DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN NE YAPTINIZ?

Bu yazıyı okuyan sizlerden biri çıkıp kesin sen ne yaptın Hande diyecektir.

Ne mi yaptım? Şu an bu soruyu sana sordum.

***

Bir sonraki yazıda karşılaşmak dileğiyle…

Hande Balcan