Yarın ne olacak belli olmaz, bunu bilen ve yarından önce, zamanı yaşamak adına adanmış bir hayatı savundum hep.

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere 62 yıllık hayat tecrübem ( tecrübe = hatalarımızın bizlere öğrettiği) insanların korktukları ve kaçmaya çalıştıkları hemen her şeyin “VİCDAN, İYİLİK VE MERHAMET” gibi “kime göre” tanımlandığı belli olmayan, duygu ve düşüncelerin esiri olmuş bir sosyal delirmenin sonucu olduğunu düşünüyorum.

Beni bu düşünceye iten nedenleri tarihsel olarak çok fazla geriye gitmeden sizlerle kısaca paylaşabilirim.

1980 öncesi gelişen ve 12 Eylül darbesi ile sonuçlanan sürecin, en önemli nedeni sadece özgürlük ve demokrasi talebi olduğu gerçeğinin yanında, aynı zamanda bir işçi hareketi, ekonomik ve sosyal patlama ( her ne kadar sebep anarşi ve kardeş kavgası olduğu konusunda beynimize işlenmeye çalışılan nakış olsa da) olduğudur.

İnsanca yaşamak, kimsenin hayatının birilerinin iki dudağı arasında olduğu bütün yöntemlerden oldum olası nefret etmişimdir.

Zihinsel olarak gelişmemiş toplumlarda ki en büyük sıkıntının biat kültürü olduğunu, hemen hemen hepimiz biliriz ama bunu dillendirmeye cesaretimiz yoktur. Çünkü aklınız yerine sürekli cebinizdekilerle imtihan ediliriz.

1980 sonrası ne oldu da toplum hukuk kuralları yerine kişilerin iki dudağı arasında bırakılmaya razı oldu.
Aslında cevap çok basit “CAN KORKUSU”.

Darbe ile ilgili tüm yayınlar, yaşanmış tüm hikâyeler yeni bir toplum ve yönetim biçimi oluşturabilmek adına “KORKU İMPARATORLUĞU” mantığı ile hareket edilerek anayasal ve ”GÜYA” demokratik sisteme öyle geçilmiş ve bu yaşadığımız gerçeklerin temelini oluşturmuştur.

Konumuza gelirsek; o günlerden bu günlere tek kural toplumun biat edebilmesi için gerekli olan “ YOKSULLAŞTIR, YARDIM ET VE OYUNU AL” politikaların uygulamaya konulmuş olmasıdır.
İşte tam da burada ihtiyaç duyulan; vicdan, iyilik ve merhamet gibi tanımlanamayan ama minnet duygusu oluşturmaya yarayan hem söylem ve eylemler harekete geçirilmiştir.

Anayasal olarak, “GÜYA”  hukuk devleti olan yönetim biçimimiz, insanların ihtiyaç duydukları yasal düzenlemeler yerine, “FAK – FUK FONU” diye bir düzenleme yapılarak yardım mantığını devlet eli ile yasallaştırarak yukarıda belirtiğim “YOKSULLAŞTIR, YARDIM ET VE OYUNU AL” politik tercihine insan onur ve haysiyetini devlet eli ile katletmiştir.

O günden bu güne bu durumu kendi çıkarlarına kullan bir takım örgütsel ve kişisel oluşumlar hızla çoğalarak artık utanmazlık ve arsızlık boyutuna taşınan bir durum haline getirdiler.

Son 40 yıl içinde kurulan vakıf, dernekler, siyasal örgütlenmeler ve diğer oluşumların tamamı hukuku talep etmek yerine sürekli “biz yardım ederiz” mantığı ile hareket ederek aynı zaman bu durumdan nemalanan toplulukların oluşmasının sebebi oldular.

Peki, bunlar kimdi; kendini akıllı zanneden bir avuç ahmaktan başak tarif edemediğim ve insanlık onuruna sığdıramadığım, bazıları bilerek bazıları bilmeden bu çarkın “GÜYA” efendileri olanlar.
Kullanılan ise; her zaman karşımıza çıkan ve gösteriye dönüştürülen “VİCDAN, İYİLİK VE MERHAMET”.
Yani; herkesin kartvizitine yakışacak ama insan onur ve haysiyetine yakışmayacak davranışlar.

Hiçbir zaman toplumsal dayanışmayı ret eden biri olamadım, ancak komşumuzdan tuz istemek için utanan bir toplumdan, yarısından fazlası yardımla yaşamaya mahkûm edilmiş bir toplumun ferdi olmayı içime sindirmemi kimse beklemesin.

Hiçbir dini (hurafelerin ve uydurulmuş ruhani söylemlerin)  ya da yönetimsel sistemin insanlık onur ve haysiyetini ayaklar altına alacak davranışlarını meşru göremem.

Aklımda kalmasın; toplumun yarısını yardımlarla yaşamaya mahkûm eden asrın liderleri ve güya akil ve demokrasi havariliğine soyunmuş hak, hukuk, adalet diyen ancak farklı bir yöntem öneremeyen siyasetin bu sorunu çözme kabiliyetine inanmıyorum. Çünkü davranış ve hareketler aynadaki yansıma gibi seyretmeye devam ediyor.

Sorunu çözmenin tek yolu bu duruma düşürülmüş insanların, kendi onur ve haysiyetlerine sahip çıkması ve bu ülkenin anayasal vatandaşları olduklarını hatırlayarak hareket etmeleri olduğudur.
Aksi takdirde bu durumlardan nemalanmak isteyen kartvizit meraklılarının ardı arkası kesilmeyecektir.

Ahmet BAĞBEKLEYEN