Haber: Oktay YILDIRIM Kamera: Mehmet ÇALPAR

(İSTANBUL)- Bahçelievler'de çok katlı bir binanın 3 katında meydana gelen çökmenin ardından ANKA Haber Ajansı’na konuşan İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şube Başkanı Sinem Kolgu "Bu binalar böyle düşey yük altında bile olduğu yerde çökerken deprem anında yaşayacağımız olay düşünülemez, hayal bile edilemez boyutta" dedi. Kolgu “İmar afları İstanbul değil ülkemizin en büyük sorunlarından biri. Dört katlı olarak yapılmış bir bina sonradan üç kat üstüne eklenmiş. Yük kabullerinin, hesapların, yöntemlerin hepsinin sıfırlanması demek. Malzeme ömürleri, korozyon birçok şey düşünüldüğünde ya da tadilatlar vatandaş istediği gibi bir takım değişiklikler yapabiliyor. Bu denetlenmiyor en büyük sorun o. Bu da binalarda zayıflıklara sebep oluyor” ifadelerini kullandı.

İMO İstanbul Şube Başkanı Sinem Kolgu, Bahçelievler Zafer Mahallesi Yadigar Sokak’ta çok katlı binanın alttan üç katında dün sabaha karşı meydana gelen çökmenin ardından "tabut binalar" olarak nitelenen binalar ve sorunlu yapılarla ilgili ANKA Haber Ajansı’na değerlendirmede bulundu.

İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin verilerine göre İstanbul’da bir milyon 160 bin binadan yaklaşık 800 bininin 2000 yılı öncesi inşa edildiğini ve binaların risk derecesinin bilinmediğini beliren Kolgu, bina envanter çalışması yapılması gerektiğine dikkat çekti. Kolgu, şunları söyledi:

“Elimizde binalarımızın gerçek durumu hakkında riskleri hakkında bir envanter çalışmamız yok”

"Şimdi aslında bizim tamamıyla öngörülerimiz var güvenli bina sayımızla ilgili olarak şöyle ki biz 2000 yılını yaklaşık milat kabul ediyoruz. 99 depreminden sonra birtakım iyileştirici önlemler alınmaya başladı. Yapı denetimi mevzuatı 2001’den itibaren uygulanmaya başladı. Hazır beton kullanımı yaygınlaşmaya başladı. Tabii ki 98 deprem yönetmeliği de önceki deprem yönetmeliğine göre daha bir iyi bir yönetmelikti ve bu şartları iyileştiren durumu farklılaştıran bir gelişmeler oldu bunlar ve dolayısıyla 2000 öncesi binalar ve 2000 sonrası binalar şeklinde bir ayrım yapıyoruz. Çünkü elimizde binalarımızın gerçek durumu hakkında riskleri hakkında bir envanter çalışmamız yok tüm şehir için. İBB'nin de ya ilçe belediyelerin de birtakım kısıtlı küçük ölçekli çalışmaları var ama bütüncül bir çalışmaya dönüşmüş durumda değil yavaş gidiyor bu çalışmalar. Dolayısıyla gerçek durumu bilmediğimiz için 2000 öncesi ve 2000 sonrası şeklinde bir ayrımımız var.

“Tüm binaları yıkıp yeniden yapabileceğimiz bir zamanımız, ekonomik olarak da bir kaynağımız yok”

İstanbul’da İBB verilerine göre bir milyon 160 bin civarında bina var ve bunun 800 bin civarı yaklaşık yüzde 75’i 2000 öncesi bina. Ama bunların da risk derecesini bilmiyoruz. Bunun için bir bina envanter çalışması yapılması gerekiyor acilen. Kent için durumumuzu bilmeliyiz ki öncelikle en riskli olanları belirleyip hemen yıkmamız gerekiyor. Fakat bunların içerisinde mühendislik hizmetiyle güçlendirilebilecek olanlar olabilir. Binaların tümünü yıkmamız gerekmeyebilir. Bunun bir mühendis tarafından incelenmesi ve tespit edilmesi gerekiyor. Bu bizim zamanla ilgili problemimizi, deprem yaklaştı daha büyük katkısı olacak bir şey. Güçlendirilerek, can güvenliğiniz deprem olduktan sonra can güvenliğini sağlayıp insanların binadan çıkmasını sağlamak temel yaklaşımımız olmalı. Şu an bulunduğumuz ekonomik zorluklarda düşünüldüğünde bu en doğru yaklaşım olacak. Çünkü tüm binaları yıkıp yeniden yapabileceğimiz bir zamanımız ve kaynağımız, ekonomik olarak da bir kaynağımız yok.

Binaların düşey yük altında bile olduğu yerde çöktüğünü belirten Kolgu, deprem anından yaşananları hayal bile etmenin zor olduğunu söyledi. Merkezi otoritenin yerel otoriteleri desteklemesi gerektiğini belirten Kolgu, konuşmasına şöyle devam etti:

“Merkezi otoritenin de yerel otoriteleri desteklemesi ve birlikte bir çalışma yürütülmesi gerekiyor”

Merkezi otoritenin de yerel otoriteleri desteklemesi ve birlikte bir çalışma yürütülmesi gerekiyor ve bunun çok acilen yapılması gerekiyor. Yani binalar böyle düşey yük altında bile olduğu yerde çökerken deprem anında yaşayacağımız olay düşünülemez, hayal bile edilemez boyutta binalar. Bugünkü örnekte arkadaki iki binanın üzerine düşmüş çökmüş bina onlara da hasar vermiş. Sanırım onlar da yıkılacaklar. Bu konuda deprem anında yaşayacağımızı hayal etmek mümkün değil. Yolların üstüne çöken, binalar birbirlerine zarar veren ve hiçbir şekilde ana arterlerde kapalı olabileceği için müdahale edip kurtarma çalışmalarının yürütülemeyeceği bir durum olacak karşımızda. Uzun yıllardır meslek odaları, uzmanlar, üniversiteler çalışan insanlar bunu açıkça ifade ediyorlar. Hani yapı stoğumuz güvensiz, çoğunluğu güvensiz ama biz bunun ne kadarı güvensiz bunu dahi net bir şekilde bilmiyoruz. Bir takım öngörülerimiz var yaklaşımlarla öngörüyoruz. Acilen bu durumu tespit edip en risklilerden başlayarak bizim yıkma ya da işte güçlendirilebilecekse, güçlendirme çalışmalarına topyekun bir savaş açarak başlamamız gerekiyor. 

Hendek'teki havai fişek fabrikasında yaşamını yitiren işçiler anıldı... Can Atalay: "Hendek’te davamız, kimse ekmeğini kazanırken öldürülmesin diyedir" Hendek'teki havai fişek fabrikasında yaşamını yitiren işçiler anıldı... Can Atalay: "Hendek’te davamız, kimse ekmeğini kazanırken öldürülmesin diyedir"

“Kolaylaştırıcı politikalara ihtiyaç olduğu aşikar”

Kentsel dönüşüm terimi belli bir bölgenin dönüştürülmesini ifade eden bir terim. Oysa gerçekte olan şu an bir rant odaklı rantsal dönüşüm yerinde tekil tekil binalar yeniden yapılıyor. Fakat kentsel dönüşüm dediğimiz o kavramda bir bölge, bir ada iyileştiriliyor. Hatta sosyal donatılarıyla daha yaşanılabilir bir şehre dönüşmesi sağlanan bir durum. Belli büyük oranda yapıların güvenli hale getirilmesi. Oysa ki bizim yaşadığımız da vatandaş kendi parselinde kendi binasında daha doğrusu komşu binalarla birleşerek de değil tekil tekil binaların yenilenmesi durumuyla karşılaşıyor ve aslında şu an ekonomik kriz ortamında da bu da çok yapmak istediği bir şeye dönüşmüyor. Çünkü bir kere artık ekonomik problemler nedeniyle vatandaşın dairesini aynı boyutlarda alabilmesi için para ödemesi gerekiyor bunu karşılayamıyor. Kolaylaştırıcı politikalara ihtiyaç olduğu aşikar. Müteahhitler girmek istemiyor. Çünkü aynı emsallerle onlar için karlı bir yatırıma dönüşmüyor, yaklaşmak istemiyorlar. Zaten ekonomik kriz de var. Ya da müteahhitler girse bile bitiremeyebiliyor bu da vatandaş kiraya çıkmış oluyor binasını vermiş oluyor, binasını teslim alamıyor, dairesini teslim alamıyor. Bu da başka hukuki sorunları getiriyor. Dolayısıyla topyekun finansman modeliyle hukuki çözümleriyle bir çözümün üretilmesi gerekiyor. Bu açısından değil de vatandaşın faydasına olacak, çözümlerin üretilmesi gerekiyor"

İmar aflarının İstanbul değil ülke adına en büyük sorunlardan biri olduğunu belirten Kolgu, açıklamasına şöyle devam etti:

“İmar afları İstanbul’un değil ülkemizin en büyük sorunlarından biri”

İmar afları İstanbul değil ülkemizin en büyük sorunlarından biri. Dört katlı olarak yapılmış bir bina sonradan üç kat üstüne eklenmiş. Yani binanın bir mühendislik hizmeti aldı mı almadı mı tartışılırken üç kat daha üstüne yüklemek yapılmış yük kabullerinin, hesapların, yöntemlerin hepsinin sıfırlanması demek. Yani bu öngörülebilir bir şey değil başlangıçta. Dolayısıyla bu çok büyük bir problem her şeyden önce. Malzeme ömürleri, korozyon birçok şey düşünüldüğünde ya da tadilatlar vatandaş istediği gibi bir takım değişiklikler yapabiliyor. Bu denetlenmiyor en büyük sorun o. Bu da binalarda zayıflıklara sebep oluyor"

Yapı denetimi sisteminin, şantiye şefliğinin biz uzun zamandır bu konuların çalışmadığını, kötüye gittiğini belirten Kolgu, bu konuda  da şunları söyledi:

“Bir binanın inşaatında bir şantiye şefinin tam zamanlı sorumlu olmasını gerekiyor”

"Bundan sonra da yapı denetimi sisteminin, şantiye şefliğinin biz uzun zamandır bu konuların çalışmadığını, kötüye gittiğini, denetim sistemi, 2000 yılında 2001 yılında depremden sonra hayata geçtiğinde o şekilde devam etmiş olsaydı birçok sorunu aslında çözebilecek bir mevzuattı fakat yıllar içerisinde tırpanlanmış ve kötüye gitmiş durumda. Şantiye şefliği de son derece ciddi bir iş. Bir binanın inşaatında bir şantiye şefinin tam zamanlı sorumlu olmasını gerekiyor. Oysa ki mevzuattaki değişikliklerle birkaç tane binanı şantiye şefliğini artık metrekarelere göre bir takım limitler getirildi, yapabiliyor. Bu layığıyla yapmasına engel bir durum. Mevzuatsal olarak yapabiliyor. Yapılabilir bir şey değil bu dolayısıyla yapılamıyor bu sistem çalışmıyor, şantiye şefliği anlamında düzgün şekilde yapılamıyor. Bu binaların düzgün şekilde denetlenmemesiyle de yapı denetim sistemi de benzer şekilde sıkıntıları olan bir sistem, binalar denetlenmeden düzgün şekilde üretilmemiş oluyor, buna sebebiyet veriyor. Bu konunun acilen çözümlenmesi gerekiyor. Mevzuat değişiklikleriyle binaların tasarlandığı şekliyle uygulanması ve yıllar içerisinde de bunun değiştirilmesine izin verilmemesi gerekiyor.

“Binaların kimlik kartları oluşturulması gerekiyor”

Yani belediyelerin, yerel otoritelerin binaya çivi çakılsa bile bunu takip ediyor olması. Belki binaların bir kimlik kartının oluşturulması, yıllar içerisinde binaların bir servis ömrü var, bakımının doğru periyotlarla yapılması belediyelerin de bunu takip etmesi bu çok çok önemli. Bakım yapmadan işte burada yaşadığımız, Bahçelievler'de yaşadığımız, servis ömrünü tamamlayan binalar evet burada üstüne fazla üç kat çıkılmış, bu bir ciddi binayı zayıflatan olumsuz bir durum ama bir yandan da binaların servis ömrü tamamlanıyor yıllar geçtikçe, eski binalarda böyle bir problem de var. Dolayısıyla bu bilginin binaların tasarlandığı şekliyle uygulandığı ve bakıldığının da otoritelerce ki bu yerel otorite belediyelerin olması gerekiyor. Takip edilmesi gerekiyor. Yakın zamanda olumsuz yönde, şantiye şeflerinin yapabileceği bina sayısını arttırarak biz daha da azaltılması isterken daha da arttırarak bir mevzuat değişikliği yapıldı. İki gün önce biz bununla ilgili sosyal medya paylaşımlarımızı da yaptık. Bununla ilgili İnşaat Mühendisleri Odası bir dava açtı. Biz azaltılmasını istiyoruz bu işin layığıyla yapılması için. Her şantiyeye bir şantiye şefinin olması gerekiyor"

 

 

Kaynak: anka