SEYFİ ÇELİKKAYA

(YOZGAT) - Yozgat’ta doğal alanlarda yetişen bitkilerin tesis edilecek bahçelerde yetiştirilip, ekonomiye kazandırılmasına yönelik başlatılan çalışmalar kapsamında kurulan bahçelerde yetiştirilen lavantadan elde edilen yağ için üretici pazar bulamamaktan yakınıyor. Yozgat’ın Sarıhacılı Mahallesi'nde 2021 yılında yurt dışından getirdiği fidelerle kurduğu lavanta bahçesinde üçüncü hasadını alan Harun Haliloğlu, en büyük sorunun çıkardıkları lavanta yağlarını satmak için pazar bulamamak olduğunu, ihracat kapılarının açılması gerektiğini söyledi.

Kozmetikten temizlik sektörüne, sağlıktan sanayiye kadar geniş bir alanda kullanılan lavantanın yetiştiriciliği konusundan önemli bir mesafe kaydedilen Yozgat’ta, üretimi yapılan lavanta bitkisi ihraç edilemeyince sıkımı yapılıp, yağ olarak iç piyasaya sürülüyor.

Yozgat'ta arpa, buğday, nohut ve yeşil mercimeğe alternatif olarak 15 bin lavanta fidesini 8 dönüm alanda toprakla buluşturan asıl mesleği öğretmenlik olan Harun Haliloğlu, lavantanın Türkiye'de yaygınlaşmaya başladığını, Yozgat'ın iklimine de çok uygun olduğunu vurgulayarak, Pazar sorununun çözülmesi halinde ekim alanlarının da artacağına inandığını bildirdi. Lavantanın hububata göre çok daha avantajlı olduğunu ifade eden Haliloğlu, lavanta yağının litresini ortalama 2 bin liraya sattıklarımı, genellikle nadasla kullanılan alanların lavanta bahçesine dönüştürülmesi halinde her yıl ürün alınabileceğinin altını çizdi.

"8 bin metrekarelik yerden yaklaşık 2,5 ton kadar ot biçimi yaptık"

Harun Haliloğlu, 8 bin metrekarelik alandan yaklaşık 2,5 ton ürün aldığını, 5 yıldan sonra rekoltenin daha da artacağını belirterek, şunları söyledi:

"Yozgat'ta klasik ürünler, buğday, arpa vesaire üretimi yapılıyor yıllardır. Ne yapabiliriz alternatifini düşündüğümüz zamanlarda lavantayla yolumuz kesişti. Dünya literatüründe mor altın olarak nitelendiriliyor. Biz şu anda tıbbi aromatik bir türünü burada Yozgat'ta ekmeyi uygun gördük. Yaklaşık 8 bin metrekare tarlamızda ortalama 15 bin kadar fideyle tıbbi aromatik yağ üretimimiz devam ediyor. Beş yılından sonra gerçek üretimi, miktarı ortaya çıkmaya başlıyor. Bizimkisi üç yaşında yaklaşık olarak, dördüncü yıla girdi, üçüncü hasadı yaptık. 8 bin metrekarelik yerden yaklaşık 2,5 ton kadar ot biçimi yaptık. Bu ilerleyen yıllarda rekolte olarak biraz daha artış göstereceğini söylüyorlar bu işin uzmanları. Bu ürün benim için de çok yeni, Yozgat için de çok yeni. Fakat ısrarla üzerinde durarak bir katma değerli ürün haline getirmeye çalışıyorum. Bu esnada en büyük sorunumuz pazarlama sorunu, birçok üründe olduğu gibi en büyük sorunumuz pazarlama sorunu. Ayakta durabilecek kadar şu anda iç pazarda kendi yöntemlerimizle, kendi becerilerimizle birtakım pazarlamaları yapmaya çalışıyoruz ama tabii bu benim için bir hedef değildi, şu anda bir ara noktadayız. İlaveten diğer vatandaşların da bu tarz ürünleri sahiplenmesi ve ekmesi planındayız. Bunun da onlara bir cazibe teşkil edebilmesi için bir pazarının olması, rahat satılabilen bir noktada olması lazım. Bunun da en büyük kanalı yurt dışı ihracat kanalını açmak. Dünya genelinde şu anda kozmetik devi Fransa, Fransa'da her türlü kozmetik ürünleri yapılıyor. Pandemi de gösterdi ki doğal ürüne bir kaçış var. Doğal üretimi tıbbi organik ürünlere bir kaçış var. Bunun da kozmetik noktasında lokomotifi Fransa. Dolayısıyla bizim bu ürünlerimizin Fransa'ya satılması lazım."

"Çiftçinin emeğinin karşılığını alması lazım"

"Yarı mamul ya da tam mamul olarak lavanta ve lavanta ürünlerini ihracat yaptığımızda o zaman hedefimize ulaşmış olacağız" diyen Haliloğlu, şöyle konuştu:

"Ben o imkanı henüz bulamadım ama Türkiye'deki çeşitli illerimizde üretilen yağların kaçak yollarla ya da birtakım yollarla Bulgaristan'a sokularak oradan Fransa'ya aktarıldığını biz biliyoruz. Bunlar şu an bilinen gerçekler. Cüzi fiyatlarla, eziyetini Türkler çekip, Türkiye'deki üreticiler çekip, ekmeğinin bir kısmını Bulgarların yemesi, arkasından büyük bir kısmını da Fransızların yemesi bizi rahatsız ediyor. Geçmiş dönemlerde ben eski Tarım Bakanımızla bu konuyu ciddi şekilde istişare etmiştim. Bir toplantı neticesinde birtakım sözler almıştım ama o sözlerinde ne yazık ki tutulmadığını şu anda üzülerek beyan etmek zorundayım. Çünkü ben isteme noktasında haklıyım. Avrupa'daki çiftçilerin ne olduğunu, Avusturya'daki çiftçinin ne olduğunu televizyon yayınlarından, oradaki haberlerden bizzat görüyoruz. Bu çiftçi madem bu milletin efendisiyse ürettiği ürünleri ciddi şekilde katma değere dönüştürerek, emeğinin karşılığını alması lazım. Çiftçinin ayakta da durabilmesi için bu şart. Biz de Bulgaristan tacirlerine köle olaraktan Fransa'ya ürün satmak istemiyoruz. Mümkünse doğrudan kanal açılarak bir üretim kanalı, bir destekleme kanalı ya da her nasıl olacak bunu devlet büyüklerimiz daha iyi bilir. Ben çiftçi olma noktasında bunu talep ediyorum."

"Ürünlerimizi satıp paraya çevirip de kendimizi yenileyemiyoruz"

Çiftçinin gelir düzeyinin çok düşük olması nedeniyle kendisini yenileyemediğine de dikkati çeken Haliloğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"Sosyal medyadaki çeşitli etkileşimlerle çeşitli müşteri bulma yöntemleriyle ürünlerimizi satmaya çalışıyoruz. Orada ürünün kalitesine göre fiyatlar değişmekle beraber bir de lavanta yağının da çeşitli türleri var, bununla beraber bin lirayla iki bin lira arasında değişen bir takım fiyatlar var. İki bin liraya satabilmiş olsak bile şu anda bizim artan maliyetleri, akaryakıt, gübre, işçilik vesaire makine ekipmanımız zaten çok zayıf, çünkü yenileyemedik kendimizi, kazancımız zayıf olduğundan, bunları bu şekilde yapamadığımızdan bu fiyatlara satmaya çalışıyoruz. Ama normal şartlarda bir litre fiyatının minimum 100 Euro civarlarında olması lazım ki bir miktar para kazanabilmek için. 100 Euroyu geçen her miktarda çiftçi para kazanır, kendisini yeniler, makine ekipmanını yeniler. Biz hala eski düzen, böyle el yordamıyla, makine ekipmanlarımız zayıf olduğundan, ürünlerimizi satıp paraya çevirip de kendimizi yenileyemiyoruz. Hala eski düzen şeylerle üretim yapmaya çalışıyoruz ama günün birinde  bu ibrenin bize de döneceğini biliyoruz. Bu iş için çaba sarf ediyoruz, emek sarf ediyoruz, emeğimizi esirgemiyoruz. Devlet büyüklerimizden de hükümet büyüklerimizden de şöyle bir talebimiz var; lütfen bizim sesimizi duyun. Nasıl bir yerde Tariş varsa, nasıl bir yerde Isparta'da gül birlik varsa, nasıl bir yerde işte Karadeniz'de Fiskobirlik varsa nasıl Çaykur varsa tıbbi aromatik bitkilerin de bir kurumu kuruluşu olsun, bir derneği olsun, bir kooperatifi olsun ve lütfen devlet bize, hükümet bize bu noktada sahip çıksın. Lavantayla ilgili işte sabun, kolonya, krem, masaj malzemeleri, makyaj malzemeleri inanılmaz derecede çeşitleri var. Şu anda işte yeteri kadar ekonomik bir büyüklüğe ulaşamadığımız için bu tarz ürünleri de çıkarmakta zorlanıyoruz. Lavanta suyu var, çamaşır makinelerinde yumuşatıcı yerine kullanılabiliyor. Bunları da bu kısıt seslerle duyurma şansımız yok. Devlet ve hükümet büyüklerimizin talebimiz odur ki; lütfen duyun bizim sesimizi."

Samsun Kavak'ta taş ocağına bölge sakinlerinden tepki: "Üstteki maden üretilirken, alttaki su kaynakları kaybolacak" Samsun Kavak'ta taş ocağına bölge sakinlerinden tepki: "Üstteki maden üretilirken, alttaki su kaynakları kaybolacak"

 

Kaynak: anka