(ANKARA) -Saadet Partisi Grup Başkanı ve Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, TBMM Genel Kurulu 23 Nisan Özel Gündemli Toplantısı'nda; "Yeni bir anayasa diyenlere sesleniyorum; gelin önce Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve TBMM İçtüzüğü’nü ortak akılla değiştirelim. Eğitimde fırsat eşitliğini, gelir dağılımında adaleti şeffaflığı ve denetlenebilirliği sağlayalım" dedi.

TBMM Genel Kurulu, bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve Meclis’in açılışının 104. yılı dolayısıyla özel gündemle toplandı. Genel Kurul'da konuşan Saadet Partisi Grup Başkanı ve Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ şunları söyledi:

“Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi Birinci Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar.  Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâf Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir'e çıkartılıyor…” Bu sözler, malum olduğu üzere Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’a başlarken dile getirdiği tespitlerdir.

Teklif Meclis'e sunuldu... Fahiş fiyat ve stokçuluk cezaları artıyor! Teklif Meclis'e sunuldu... Fahiş fiyat ve stokçuluk cezaları artıyor!

"HER MİLLET, MİLLİ GÜNLERİ SÖZ KONUSU OLDUĞU ZAMAN DAHA BİR HASSASLAŞIR"

Her millet, milli günleri söz konusu olduğu zaman daha bir hassaslaşır. Millet böylesi bir hassasiyet içindeyken sahibi olduğu devlet ve kurumları buna bigane kalabilir mi? Yani böylesi zamanlarda kayıtsız kalan bir devletin bu milletin devleti olduğu söylenebilir mi? Tarih bilincini doğru ve hakkaniyetli bir şekilde yeşertmek, yurt içinde ve dışında sempozyumlar yapmak, yüzyılın hikayelerini romanlaştırmak, ağıtlarını acı tatlı hatıralarını derleyip yeni nesillere aktarmak, oratoryumlarla, şiir ve bestelerle, günü ve tarihi ebedileştirmek, filmler yapmak ki kastımızın bu olduğu bilindiği halde popüler kültürün çocukları olan  iktidarın yeni beyaz elitlerine bunu anlatmak elbette imkansızdı. Şimdi buradan sormak istiyorum; Mustafa Kemaller, Kazım Karabekirler, Cevat ve Esat Paşalar,  Fevzi Çakmaklar,  Enver ve Nuri Paşalar, Halil ve İsmet Paşalar, Albay Reşatlar, Şerife bacılar, Gördesli Makbuleler, Börekçizade Rıfat efendiler, Diyab Ağalar ve adını sayamadığım niceleri sadece birer isimden mi ibarettiler?

"1920'DE AÇILAN MECLİS SADECE MİLLETİN VİCDANI OLMAMIŞ, MİLLİ MÜCADELENİN DE KADERİNİ ÇİZMİŞTİR"

Bugün meclisimizin açılışının 104 yıl dönümü. Bunun anlamı milletin kaderinin yine kendi irade ve eliyle belirlenmesi, yönetimde temsilcileri vasıtasıyla söz sahibi olmasıdır. 1920'de açılan Meclis sadece milletin vicdanı olmamış, milli mücadelenin de kaderini çizmiştir. Dolayısıyla bu Meclis yokluklardan zafer çıkarmış bir meclistir. Milli direncin kalesi olmuş bir meclistir. Bu bayramın çocuklara armağan edilmesi ise o şuurun çocuklarımıza akrarılması her yıl yeniden millet olmanın bilincinin üflenmesi demektir. Gerçekten de bir milletin istikbali çocuklarının şuurunda şekillenir. Milletin kaderini yine millete bırakanları bu vesileyle minnet ve şükranla anıyor çocuklarımızın bize emanet edilenleri daha ileri götürmelerini diliyorum.

Mutluluk ve hüzünlerimiz gibi tarihi kahramanlarımız, tarihi anlarımız da bizi biz yapar, kenetler, bir ve beraber olma şuurunu besler. Son yıllarda bizi besleyen, canlı tutan bu damarların birbirinin rakibi gibi ortaya dökülmesi millet olma şuurunu örselemekten başka bir şey değildir. Böylesi bir gayretkeşliğin, devlet imkanlarını eline geçirmiş kişilerce yapılması ise acınası bir durumdur. Defalarca söyledim, yine söylüyorum; Biz büyük Türk milletiyiz, onlarca devlet ve imparatorluk kurduk. Hepsi bir şekilde birbirinin devamıdır çünkü millet aynı millet, örf ve adetler aynı, hırsımız aynı, acı ve mutluluklarımız aynı. İşte bu yüzden Mete Han’da bizim, Alpaslan’da, Emir Timur’da, Fatih’te bizim, Yavuz’da bizim, Abdülhamit’de Mustafa Kemal Atatürk’de bizim. Göktürkler ne kadar bizim ise Selçuklu da o kadar bizim, Osmanlı ne kadar bizim ise  Türkiye Cumhuriyeti devleti de bir o kadar bizimdir. İyi ya da kötü tarafları ile her devletimiz zamanın şartlarına göre tarihe adını yazdırdı. Bizler olumsuz taraflarından ders çıkaracağız iyi taraflarını başımıza taç edeceğiz. Hiç birini yok saymayacağız. Ne devletlerimizi ne de  tarihi kişiliklerimizi birbirinin rakibi ve düşmanı olarak kıyaslamayacağız. Onların birer tarihi şahsiyet olduğunu ve bugünün konusu olmadığını kendi zamanları içinde değerlendireceğiz. Yani demem o ki; tarihten düşmanlıklar üretmeyeceğiz, tarihten ders alacağız yani Mehmet Akif’in dediği gibi; Geçmişten adam hisse kaparmış. Ne masal şey. Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? Sözünü kulaklarımıza ve dimağımıza nakşedeceğiz.

"MİLLİ EGEMENLİĞİN GEREK ŞARTI CUMHURİYET, YETER ŞARTI DEMOKRASİDİR"

Bu millet Sakarya önlerinde tarih ve talih sarkacında var olma mücadelesi verirken, kendisini Orta Asya bozkırlarına gönderme planları yapanlara da okkalı bir tokat atmıştı. Ve hiç şüphe yok ki istiklal mücadelesi ile başladığı var olma çabasını Cumhuriyet ile taçlandırmıştı. Bunca yıl geldi ve geçti ama büyük büyük laflarına rağmen birileri maalesef bu Cumhuriyet’i demokrasi ile taçlandıramadı. Ama ona muarızlık yapma konusunda ellerine geçen her fırsatı da ganimet bildiler. Kimi zaman hezimet dedikleri Lozan ile kimi zaman Montrö ile, kimi zaman kurucu değerlerimiz ile hep bir mücadele içinde oldular. Bu milletin kökü çok derinlerdedir. Maden kazar gibi oralardan eksik gedik bir şeyler bulacağız diyerek bizi besleyen bu damarları kesme çabasında olanlara; bir damarı kesseniz elden ne gelir. Elbet bir başkası alttan sürgün gelir diyorum ve unutulmamalıdır ki Milli egemenliğin gerek şartı Cumhuriyet, yeter şartı demokrasidir. Biri eksik olunca sistem çıkarcı zümrelerin eline geçer.

"YENİ ANAYASAYA UYACAKLARININ GARANTİSİ NEDİR?"

Milli egemenliğimizin tescil ve ilan edildiği bu tarihi günde yeni anayasa ya da anayasa değişiklikleri ile gündeme boca edilen tartışmalar hakkında da birkaç kelam etmek istiyorum. 16 Nisan 2017 tarihinde siyasi, ekonomik ve en önemlisi hukuki çöküşümüzün ete kemiğe büründürülüp adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen başkanlık sisteminin yedinci yıl dönümü idrak ettik. Beşbin yıllık bir milletin, bin yıllık devlet geleneğinin 21. yüzyılda düşürüldüğü hali pür melalini son yedi yıldır acı bir şekilde yaşıyoruz ki bunun en büyük sebebinin de söz konusu anayasa değişikliği olduğunu biliyoruz. Ben buna Cumhuriyet tarihinin post modern fetret dönemi diyorum. Şimdi bu da yetmezmiş gibi yepyeni bir anayasa yapalım diyerek harekete geçildiğini görüyoruz. Esasen bunu ortaya atanların, sadece kendi siyasi ikballerine yol verecek bir düzenlemeyi yapmaktan öteye bir gayeleri olmadığını da biliyoruz lakin; Birilerini ikna etmek için ise pazarlıklar ve mavi boncuklu havuçları da ihmal etmeyeceklerdir.  Kendi yaptıkları ve neredeyse üçte ikisini kendilerinin değiştirdiği mevcut anayasaya dahi uymayanların, yapacaklarını iddia ettikleri yeni anayasaya uyacaklarının garantisi nedir bana söyler misiniz?

"YENİ BİR ANAYASA DİYENLERE SESLENİYORUM; GELİN ÖNCE SEÇİM KANUNU, SİYASİ PARTİLER KANUNU VE TBMM TÜZÜĞÜNÜ ORTAK AKILLA DEĞİŞTİRELİM"

21. yüzyılın  ilk çeyreği bitmek üzere ve dünya beşinci nesil teknoloji ile birlikte muazzam bir sürece girerken bizim tartıştığımız konu hala nasıl bir yönetim şekliyle yönetileceğimiz mi olmalı? Üstelik bu yönetim şekli; gelişen ve muazzam bir aşama kaydeden günümüz dünyası hatta geleceğin dünyasının anlayışı yerine geçen yüzyılın olağanüstü şartlarında tatbik edilmek zorunda kalan uygulamalar mı olmalı? Bazılarının rüyalarını süsleyen; inanç, mezhep, etnik ve ideolojik arayışlarına kapı açacağını düşündüğü için mi mesela 1921 anayasası ve o da olmazsa 1924 anayasası tartışmalarına yol veriliyor? Birilerinin güya özerkliğe imkan sağlayacağı iddia edilen 'muhtariyet' tanımına sarıldığı,  birilerinin de tek adamlık rejimine kapı araladığı için alttan alta ısıttığı 1921 anayasası ki o da olmazsa 1924 dediğiniz şey 23 artı 1 maddeden ibaret bir düzenlemedir. Aslında Osmanlının devamı olan  bir yönetimin, 1876’daki anayasasına yapılmış bir ek hatta bir yamadır. Tıpkı 82 anayasasının sonradan defalarca değiştirilmesine rağmen adının hala 82 anayasası olması gibi. Bundan 103 yıl önce yani 1921 yılında istiklal savaşının devam ettiği o olağanüstü dönemde  yeni ve sıfırdan bir anayasa yapılamayacağı için  o gün şartlarını karşılayacak şekilde kanun-i esasiye’ye bazı ekler yapılmıştır ve olan biten bundan ibarettir. 21 anayasasında aslında düzenleme temel alacağımız tek ve en büyük kazanım 'egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu' hususudur ki bu tanım bize yeni ve müstakil Türkiye Cumhuriyetinin yolunu açmıştır. Diğer tüm tartışmalar sadece zaman kaybı ve geriye gitmektir. Yeni bir Anayasa diyenlere sesleniyorum; gelin önce Seçim Kanunu , Siyasi Partiler Kanunu ve TBMM iç tüzüğünü ortak aklılla değiştirelim. Eğitimde fırsat eşitliğin, gelir dağılımında adaleti şeffaflığı ve denetlenebilirliği sağlayalım.

"CUMHURİYET FAZİLETTİR AMA DEMOKRASİ İLE TACLANDIRACAĞIZ"

Cumhuriyet fazilettir ama demokrasi ile taçlandıracağız. Cumhuriyet istiklaldir, haysiyet ve onurdur. Birileri reklam arası diyebilir, narkoz verilen bir zaman dilimi diyebilir. Ama bizim için vatandır, namustur, güvenli bir liman son karakol, son sığınaktır. Birileri eline geçirdikleri güç ve imkanlara güvenerek Türkiye yüzyılı diye Cumhuriyetimize yeni bir libas giydirmek isteyebilirler. Bakınız buradan milletimiz adına haykırarak ifade ediyorum; giydirmeye çalıştığınız  o elbise bu civanmert bedene dar gelir. Cumhuriyeti demokrasi ile Hukuku adaleti ile devletimizi liyakat ehliyet ve ahlakla taçlandırmak gayemiz olmalıdır. Ne mutlu aziz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, ne mutlu egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu bugüne, ne mutlu milli egemenlik ve çocuk bayramı olan bugüne, aziz milletimizin ve elbette çocuklarımızın bayramını kutluyor sevgi ve saygılarımı sunuyorum."

Kaynak: anka