Politika

Özgür Özel’den Yüce Divan Çağrısı!

Özel, Turizm ve Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un Yüce Divan'da yargılanması için çağrıda bulundu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Özel konuşmasının başında Demokrat Parti'den istifa eden bağımsız milletvekilleri Cemal Enginyurt ve Salih Uzun'a rozetlerini taktı. MHP kökenli bir vekilin CHP'ye geçmesi bir ilk olarak tarihe geçti. Özel, Turizm ve Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un Yüce Divan'da yargılanması için çağrıda bulundu. Özel bunun için 21 milletvekiline ihtiyaç duyduklarını dile getirdi.

Demokrat Parti'den istifa eden bağımsız milletvekilleri Cemal Enginyurt ve Salih Uzun, bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından Meclis'te gerçekleştirilen grup toplantısında CHP'ye katıldı.

Özel, iki ismi, "Babevine katılmak üzere kürsüye davet ediyorum." sözleriyle kürsüye davet ederek rozetlerini taktı.

Uzun, yaptığı açıklamada, "Ben buraya bir siyasi partiden başka bir siyasi partiye katılmaya gelmedim. Ben buraya tarihi sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan CHP'ye, tarihi sorumluluğunu yerine getiren bir demokrat olarak geldim." dedi.

Enginyurt ise "İzmir'in dağlarında çiçekler açar, altın güneş orda sırmalar saçar, bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar, yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa" diyerek sözlerine başladı. Enginyurt, "Biz CHP'li değildik, Sayın Başkan da benden çok çekti geçmişte. Şimdi de hatta Twitter'da yazmaya başlamışlar. Ben Özgür Özel'e teşekkür ediyorum, davasını geri çekerek benimle helalleşmişti. Biz helalleştik ama helalleşmeyenlere soruyorum, siz helalleştiniz mi? Biz sarı saçlı mavi gözlü dev adam, Mustafa Kemal Atatürk'ün partisine geldik. Demokrasinin, dayanışmanın son kalesi CHP'ye geldik. Mustafa Kemal'in askerleri olacağız." diye konuştu.

CHP'nin Meclis'teki sandalye sayısı 133'e yükseldi.  İki isim de  18 Kasım’da Demokrat Parti’den istifa etmişlerdi.

Özgür Özel'in konuşmalarından satır başları:

Kartalkaya'da, 78 canımızı kaybettik. Üzerinden 15 gün geçti hâlâ bir açıklama yok. Bilirkişi heyetinin raporuna korsan dediler. Sonra mevcut bilirkişiyi inkar edemeden heyeti genişleteceklerini söylediler. Ancak ortada halen bir rapor yok. Rapor, İl Özel İdaresi'ni ve Bolu Valiliğini sorumlu tuttuğu için rapor Turizm Bakanlığı'nı sorumlu tuttuğu için raporda olmayan suçlamayı, sosyal medya faaliyeti üzerinden CHP'ye yıkmaya çalışıyorlar. 14 gündür halen daha Bolu Cumhuriyet Başsavcısı'nın Ankara'dan yediği tazyik üzerine, hakikatten nasıl uzaklaşırım, CHP'yi buna nasıl bulaştırırım hesabı içindeler.

Turizm Bakanı'nın 2-3 yıl önce katıldığı bir programdaki konuşması çıktı. Diyor ki, 'Belediye yangın ruhsatını bir kere verir sonra gelip kontrol etmez. Ama bakanlık denetimini yapar' diyor.

İçişleri Bakanı verdiği söze rağmen sessizliğini koruyor. 21 Ocak'ta yangın sürerken, önce 6 sonra, sonra 10 kaybımız var derken, biz 66 kaybımız olduğunu bilip bunların açıklamasını beklerken, Ankara'da Kürşad Zorlu'ya rozet takıp, biz haftalık grup toplantısını iptal ederken, bu sorumluluğu da 23 Şubat'ı bekleyip, büyük kongrelerini yapıp, bu bakanla birlikte diğerlerini de değiştirmenin hesabını yapıyorlar. Bu bakanı ne zaman görevden alırsanız alın, bu bakanı da, bu ülkeye felaket yaşatan bakanları atayan sizsiniz. Bunu değiştiremezsiniz.

 Ben buradan Sayın Erdoğan'a sesleniyorum. Ankara İl Kongresi ayıplı bir işti. Yanlış yaptınız. Şimdi büyük kongreyi beklemek daha büyük bir yanlıştır. Bu bakanı derhâl görevden alınız. Çünkü onu ne gün görevden alırsanız alın şu gerçeği değiştiremezsiniz: Bu bakanı da iktidarınız boyunca bu ülkeye felâketler yaşatan bütün bakanları da atayan kalem sizsiniz. Kalem sizin, mürekkep sizin, sorumlu sizsiniz. Bunu değiştiremezsiniz.

Meclis, facianın araştırılmasıyla ilgili bir araştırma komisyonu kurdu. Elbette oy da verdik, üye de veriyoruz, çalışmalarını da bekliyoruz.

Ancak bu komisyonun otele gidip "Yangın nasıl çıkmış? Sorumlu kimmiş? Neymiş?" diyerek bir süreç içinde yer alması yerine bu komisyonun Kartalkaya yangınından hareketle Türkiye'de bir daha benzer facialar yaşanmasın diye, bir anneanne 6 torununu birden kaybetmesin diye, bir baba iki oğlunu, onun iki oğlunu elleriyle toprağa görmesin diye, okullar kapanıp da karne sevinciyle eve koşan 36 bebek, evlat dün okul başı yapamayıp sıralarında karanfiller olmasın diye bu Meclis'in oturup bütün kanunları, bütün mevzuatları, sorumluluk alanlarını, yetkileri, eksik yetkilendirmeleri mutlaka doğru tarif etmesi ve Türkiye'yi bir daha bu meclis üyelerinin yaşanmayacağı şekilde gerekli yasal düzenlemeleri yapması bu Meclis'in önemli görevidir.

Peki, oradaki sorumlular ne olacak? Yerelde sorumlular yargılanacak. Yargı ne karar verirse ona hepimiz de süreçleri yakından takip ederek adil yargılama, delillerin doğru tartışılması, delillerin karartılmaması noktasında hukukçu milletvekillerimizle, barolarla, meslek örgütleriyle birlikte işin üstünde olacağız.

Ama bu işin yerelde değil, daha yukarıda, burada, Ankara'da, tepelerde sorumluları var. Bunları bir savcı tutup da sorgulayamıyor. Örneğin Turizm ve Kültür Bakanı'na sorulacak çok sorunun, arılanacak çok cevabın ve gerçekten sorulacak bir hesabın olduğuna bu milletin yüzde 99,9'u ikna olmuş durumda.

Ama bunu yapmak için bir soruşturma komisyonu kurmak gerekiyor Meclis'te. Bakanlar, Meclis'te kurulacak bir soruşturma komisyonu, bunun kurulma talebi suç duyurusudur.

O dilekçenin Meclis'e gelmesi savcılık aşamasıdır. Meclis'teki komisyonun oluşturduğu raporun oylanması mahkemeye sevktir.

Kabulü Yüksek Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi'nin yargılamayı yapmasıdır. İşte bunun için bu Meclis'e görev düşüyor ama maalesef 16 Nisan 2017 referandumu bir tek adam rejimi yaratırken sahada işlenen suçların Ankara'da, tepedeki sorumlularını, bazen ve veya iş birlikçilerini sorgulayamama konusunda da kendisine önemli güvenceler aldı.

Bakın, 1983'ten 2017'ye kadar yürütülen Anayasa'da, beğenmedikleri o Anayasa'da eğer böyle bir durum varsa 55 milletvekilinin, yüzde 10, imza atıp "Bu bakan soruşturulmalı." demesi yetiyordu. Bugün Meclis 600 kişi, 60 yetecekti. Sadece Meclis'in sayısı artsa, bu madde artmasa ama bu 60 kişi yerine şimdi sadece "Bu bakanın sorumluluğunu hissediyorum. Meclis bir komisyon kursun." diye önerecek milletvekili sayısı 301'e çıktı. 301 milletvekili imza atmadan "Bu bakanı konuşalım." bile diyemiyorsunuz ve Adalet ve Kalkınma Partisi ve MHP bir kenara ayrıldığında ve onu destekleyen DSP, bilmem tavrı ne olur, ve diğer ortakları ayrıldığında 279 milletvekili var.

Hatta yanımıza DSP de gelse, bir imza da o verse 280 kişiyiz. Sadece "Bakalım." bile diyemiyoruz. Oysaki eski Anayasa'da "Bakalım." demek 276, "Yargılansın." demek yine 276 oyla olabilecekti. Şimdi biz

Cumhuriyet Halk Partisi olarak ilgili gölge turizm bakanımızın ve grup başkanvekillerimizin ortak çalışmasıyla bir soruşturma komisyonu önerisini hazırladık.

Bu hafta içinde önce bütün muhalefet partilerinin değerli grup yönetimlerine ziyaretlerde bulunacağız. Onlardan 279 rakamını sağlayana kadar muhalefetten "Bu bakan yargılansın." önerisinde ortaklaşmak için çaba sarf edeceğiz.

21 VEKİLE İHTİYAÇ VAR
Bundan önceki pratikler, bu meseleye samimi yaklaşımları bunu sağlayabileceğimizi gösteriyor. Ardından ardından 21 tane vicdanlı oy aldığı Anadolu'nun ve Trakya'nın temiz insanlarından korkacak, onların yüzüne bakamayacak hâle gelmeyecek milletvekiline ihtiyacımız var.

AK Parti ve MHP'ye o gün sesleneceğiz. Milletvekillerine teker teker ulaşacağız ve diyeceğiz ki: Bu ayıba ortak olmayın.

Gelin, bu bakanı Yüce Divan'a yollayalım. Anayasa Mahkemesi önünde açık bir şekilde bu çark nasıl kurulmuş, bu sistem nasıl çürümüş, bu denetimler nasıl olmamış, bu evlatlar nasıl yanmış, kül olmuş, bu hayatlar nasıl sönmüş, hep beraber bakalım.

Biz ettiğimiz yeminin sorumluluğu ve ülkemizin insanlarına olan borcumuzla hepimizin içini yakan Kartalkaya'nın sorumlularının soruşturulması için Meclis'teki bulunan 593 babaya, anaya, evlada, kardeşe, bu milletin vazife verdiği 573 yüreğe ve beyne sesleniyoruz.

Var mısınız? Bundan hesabı hep beraber soralım. Yangın faciası hâlâ yüreklerimizi yakarken yarın ben Adıyaman'da olacağım. Ertesi gün Kahramanmaraş'ta, ondan sonraki gün Hatay'da.

Çünkü 2 yıl önce saat 04.17'de 7,7, 13.24'te 7,6 şiddetinde Kahramanmaraş merkezli ve 11 kentimizi yıkan 

53.000'in üzerinde vatandaşımızın hayatını kaybetmesine sebebiyet veren ve ülkeyi o güne kadar 21 yıldır toplayan 3 trilyon dolardan fazla parayı 8 kez çıkardığı imar aflarıyla toplayıp dirençli kentler için bir kuruş harcamayan, o depremin olmaması için bir kuruş harcamayan, yalnızca imar affından 26 milyar lira toplayan, 21 yılda 3 trilyon dolar vergi toplayan ve bu faciaya engel olamayanların bu millete hem öncesindeki sorumlulukları hem deprem olduğu andan itibaren ki beceriksizlikleri, 3 gün boyunca harekete hazır Türk ordusunu korkuyla kışlada tutmaları, millet sefalet içinde, ayakları bileklerine kadar suda dururken, ilk önce hiç olmazsa bir çadır beklerken, kar altında, yağmur altında, çamur içinde duruyorken çadır sattıranları ve daha depremin 3. gününde seçim odaklı konuşmalara başlayanları, "1 yıl içinde herkes evine girecek." diyenleri unutmadık.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak 11 ilde toplam 90 milletvekilimizle birlikte önümüzdeki 3 günde depremde yıkılan neresi varsa, hasar gören tüm illerde, tüm ilçelerde var gücümüzle olmaya, onlara 2 yıl önce olduğu gibi 2 yıl sonra da dokunmaya, dinlemeye, anlatmaya, onların sorunlarını yeniden Meclis'e taşımaya, onların sorunlarını yeniden kamuoyunda görünür kılmaya deprem bölgesine gidiyoruz.

"BİR YIL İÇİNDE KONUTLARIN TESLİM EDİLECEĞİ SÖZÜ VERİLMİŞTİ"
8-10 Şubat tarihlerinde Erdoğan yaptığı açıklamada, yani depremden 2 gün sonra ve depremden 4 gün sonra, 650.000 konutun yıkıldığını, devletin güçlü olduğunu ve 1 yıl içinde tüm konutların yapılarak vatandaşlara teslim edileceğinin sözünü vermişti.

Devamında 15 Mart tarihli grup konuşmasında da ilk geri dönüşü yapıp 650.000 yıkılan konuttan 1 yıl içinde 319.000 konutu teslim edeceğinin sözünü vermiş, bu sözle seçimlere gitmiş.

Bütün Türkiye'de günde defalarca yaptığı seçim konuşmalarında "1 yıl içinde herkesin evlerine kavuşacağını" söylemişti.

Depremin 1. yılı bittiğinde çıktık, açıkladık. Teslim edilen konut sayısı ne 650.000 ne 319.000, sadece 18.019'du. Yani söz verilenin yüzde 2,7'si. Bu konuşmadan 2 ay sonra deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın çareliğini yalanla istismar ederek ve onların evlerine kavuşacağı ümidine oy veren seçmenlerin duygularını istismar ederek seçimi 2. turda kazanmış birisinin verdiği sözü yerine getirme oranı yüzde 2,7'ydi. Şimdi ise depremin 2. yılındayız.

İnsan duyunca kulaklarına inanamıyor. "Deprem bölgesine verdiğimiz sözleri tutmanın mutluluğu içindeyim." diyor. Oysa bakın, Erdoğan'ın toplam yıkılan ev olarak söylediği rakam 650.000. 2 yıl sonunda kendi ağzından defalarca söylediği teslim edilen konut 201.000. Verdiği sözün sadece yüzde 30'unu tutmuş durumda. Diyor ki: "Verdiğim sözü tutmanın kıvancı içindeyim." Sayın Erdoğan, verdiğin söz bu. İlk gün, ilk gece, sonra 14 Mart'ta "650.000 konut yıkıldı. İlk gün hepsini vereceğim." dedin. 1 ay sonra "319.000'ini ilk yıl sonunda." dedin. Şu anda 650.000 konutun 201.000'ini verdin. Verdiğin sözün yüzde 30'undasın. Erdoğan'a inananların 10 tanesinin 3 tanesi konutta, 7 tanesi konteynerda ya da gurbette akrabalarının yanında.

"TUTULMAYAN SÖZLERİN İKİNCİ YIL DÖNÜMÜNDEYİZ"
Boş kentler, akrabalarının yanlarına sığınmış aileler, tutulmayan sözlerin 2. yıl dönümündeyiz. Şimdi, "3. yılın sonunda konutlar bitecek." diyor. İlk sözü 1 yılken ve 2 yılın sonunda yüzde 30'unu tutmuşken 3. yılda. Tut ki 3. yılda verildi.

2 yıl boyunca, verdiğin sözden sonra 2 yıl boyunca konteynere mahkûm ettiklerinin yüzüne bakıp "Sözlerimizin hepsini tuttuk Allah'a şükür." diyemezsiniz

Ayrıca ev teslim oranı Türkiye genelinde %30'ken Hatay'da 256.000 konutun sadece 46.000'i verilmiş, sözün tutulma oranı yüzde 18'dir. Hatay depremde kaybın da, maddi kayıpların da, can kayıplarının da neredeyse yarısına sahipken Hatay'a giderken de gecikenler, Hatay'ın bütün süreçlerinde de Hatay'a bir türlü yüzünü dönmeyenler bugün rakamlarla da yüzde 39'luk Hatay dışındaki yerlerde konut teslimi varken Hatay'ın oranıyla yüzde 30'a düşmekte, Hatay'ın kendi gerçekliği yüzde 18'de kalmaktadır.

Deprem bölgesinde sadece teslim edilmeyen konut sorunu da yoktur. İlk başta sağlıkta, eğitimde, ticari yaşamda, sosyal yaşamda çok sayıda sorunlar varken bir yandan da bu iktidar rezerv alanla rant peşine koşmuş, bilimsel olanla çıkar ilişkili olan birbirine karışmış.

Bir yeri rezerv alanı ilan edilmesiyle oraya yıllarca emek vermiş, evini kaybetmiş kişilerin mülksüzleştirilmesi söz konusu olabilmekte ve başta Hatay'da rezerv alan konusunda kimsenin içi rahat olmamakta, evinden olanlara, ellerinden aldıkları yerlerin kimlere nasıl peşkeş çekildiği konusunda duydukları kaygılara kimse net bir cevap verememektedir.

Depremin ardından yapılan yargılamalar tam bir fiyaskodur. 2.031 soruşturma var, 1.397'si hakkında iddianame düzenlenmiş.

Yani her 3 sorumludan biri şu ana kadar savcı karşısına bile çıkmamıştır. Ayrıca 2.031 dosyadan karara bağlananlar 75'tir. Oran yüzde 2,7'dir. Yani her 100 sorumludan 97'si henüz haklarında bir karar verilmemiştir.

Yani her 100 aileden 97'sinin adalet beklentisi devam etmektedir. Biliyorsunuz, apartman isimleriyle, site isimleriyle bu salonda her hafta birkaç ailenin sorununu dile getirdik. Kiminin kısmi iyileşmeler oldu ama kimi hâlâ daha bu sorunla karşı karşıya ve sorumluların yurt dışına kaçmasından, izini kaybettirmesinden ya da bir şekilde işini halletmesinden acı çeken insanlar vardır.

Yüz binlerce vatandaşımız koruyucu sağlık hizmetlerine ulaşamamaktadır. Aile hekimi yoktur, sağlık merkezi, aile sağlık merkezi yoktur, hemşire sayısı, doktor sayısı yetersizdir. Meslek örgütlerinin gönüllü onca dayanışmasına, çabasına rağmen bu alanı devlet hâlâ regüle edememiştir.