ESMA TURAN

(MUĞLA) - Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, Denizova Güneş Enerji Santrali’nin açılışında; “Biz bugün Akbelen’de kesilen ormanımıza yanarken aynı şekilde, bize lazım diye başka türlü katliamlara da yol açamayız. Bizler yerel yöneticileriz. Bizler, iktidarın politikaları gibi rant peşinde değiliz. Halkımıza en iyi hizmeti vermek amacıyla çalışıyoruz" dedi.

Muğla Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (MUSKİ) Genel Müdürlüğü tarafından merkez Menteşe ilçesine bağlı Denizova Mahallesi'nde başlatılan ve 96 bin 832 metrekare arazi üzerine kurulan Güneş Enerji Santrali projesi tamamlandı. 109 milyon TL yatırımla Muğla'ya kazandırılan tesis Ege Bölgesi'nde resmi kurumlar tarafından yapılan en büyük 3'üncü tesis oldu. MUSKİ'nin işlettiği içme suyu tesislerinin yıllık enerji tüketiminin yüzde 10'unun bu tesisten karşılanacağı, Köyceğiz ile Ortaca veya Dalaman ile Datça'da evlere su iletmek için harcanan elektrik giderinin tamamının bu tesiste üretilebileceği belirtildi.

"Barajların da tabii ki çevreye birçok zararı var"

Tesisin bugün düzenlenen açılış töreninde konuşan Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, şunları söyledi:

Asu Kaya:  "Kadirlili emekliler,  kent lokantası sayesinde dışarıda yemek yiyebiliyor" Asu Kaya: "Kadirlili emekliler, kent lokantası sayesinde dışarıda yemek yiyebiliyor"

"Burada muhtarımın serzenişlerinden de öğrendiğimiz kadarıyla ki daha önce de zaten konuştuk, bazı sıkıntılar olmuş. Her zaman bu tür yatırımlarda iş başlarken böyle sıkıntılar doğacaktır. Bazı insanlar eleştirecektir, bazı insanlar destekleyecektir, bazıları istemeyecektir. Bu gayet doğaldır. İnsan yaşamında her şey günlük gülistanlık olmuyor. Öyle olsaydı zaten dünyada savaşsız, sorunsuz, problemsiz yaşardık. Ama öyle bir durum yok. Her zaman aile içinde de kardeşler arasında da halk arasında da devletler arasında da sıkıntılar olur. Önemli olan, diyaloglarla ve iletişimle bunları aşmaktır. Genelde biz kavga etmekten, enerjimizi oraya harcamaktan çalışmaya ve üretmeye fırsat bulamıyoruz. Bu doğru bir şey değil. Tabii ki dediğim gibi eleştiriler olacaktır. Ancak günümüzde artık enerjinin önemini hepimiz biliyoruz; bir gün elektrik kesilse dünyamız yıkılıyor. Çünkü her şey artık elektriğe bağlı, enerjiye bağlı. İnternet kesiliyor, buzdolabındaki etlerimiz, sebzelerimiz çürüyor. Hava soğuksa üşüyoruz, sıcaksa yanıyoruz. O elektrik o kadar büyük bir önem taşıyor artık hayatımızda. Ama tabii ki elektrik üretirken doğaya bazen zarar veren uygulamalar da olabiliyor. Yıllardır kullanılan sistemler var biliyorsunuz. Bunlar öncelikle hidroelektrik santralleri, barajlar yapıldı. Barajların da tabii ki çevreye birçok zararı var. Çünkü o baraj havzasındaki tarım alanları, ormanlık alanlar yok oluyor. Oradaki iklimde bazı değişiklikler yaşanıyor. Her türlü yatırımın aynı zamanda çevreye zararlı etkileri de var.

"Termik santraller, ne zeytin ne ağaç ne de toprak bırakıyor"

Sonra termik santraller girdi hayatımıza, kömürle beraber biliyorsunuz. Şimdi bölgemizde 3 tane termik santral var. Sadece onlar kömürü yakmıyorlar arkadaşlar. Termik santraller aynı zamanda o kazanlarda bölgenin suyunu da yakıyor. Çünkü soğutma suyu olarak kullandıkları su, bizim hakkımız olan yani yaşam hakkımız olan yeraltı sularımız, yer üstü sularımız hepsini kullanıyor. Barajlardaki sularımızı hepsini soğutma suyu olarak kullanıyorlar. Aynı zamanda kömür çıkaracağız diye ne zeytin bırakıyor ne doğada ağaç bırakıyor ne toprak bırakıyor. Bir taraftan orada bir hayat bırakıyor. Köy bırakmıyor; işte görüyorsunuz Yatağan’ı, görüyorsunuz Kemerköy, Yeniköy’ü. Kaç tane köy oradan taşındı. Köy taşımak ne demek arkadaşlar? O köylerin ölümü demek. O köyü oradan taşıdın mı artık ona hayat hakkı tanımıyorsun. Neden? Çünkü ben orada bin yıldır yaşıyorum kardeşim. Dedemin mezarı var orada. Atalarımın mezarı var. Atalarım bin yıl önce bu topraklara geldiğinde, Alparslan Malazgirt'ten bu topraklara girdiğinde at üstünde, kanla bu toprakları kendine yurt yaptığında buraya nişaneler bırakmış. O nişaneleri yok ediyoruz. Şimdi burada kızılıyor, bir tane ağaç benim kadar yaşam hakkına sahiptir arkadaşlar. Bir ağaç bir insan kadar yaşam hakkına sahiptir. Hani bugün iğne yapıp uyutacakları köpek bir insan kadar Allah katında değerlidir. 

"Bizler, iktidarın politikaları gibi rant peşinde değiliz"

Evet, burada da bazı ağaçlar maalesef kaldırılmış, kesilmiş. İçim yandı. Ben de gördüm, resimlerinde gördüm. Doğru. Keşke onlara kıyılmadan bazı çözümler üretilebilseydi ki yine de bazı örneklerini gördüm içeride. Bundan sonraki yapacağımız bütün yatırımlarda arkadaşlar, Atatürk'ün Yalova Köşkü’nü yaptığı gibi yapılmış bir binayı, bir ağacın dalı binaya doğru yaslandı diye dalı kesecek olanlara inat, o binayı altına ray döşeyip kaydıran Atatürk gibi düşüneceksiniz. Biz bugün Akbelen’de kesilen ormanımıza yanarken aynı şekilde, bize lazım diye başka türlü katliamlara da yol açamayız. Bizler yerel yöneticileriz. Bizler, iktidarın politikaları gibi rant peşinde değiliz. Halkımıza en iyi hizmeti vermek amacıyla çalışıyoruz. Yani tepeden, o yandaşa, o müteahhide devletimizin, milletimizin hakkı olan, halkımızın hakkı olan toprakları, dereleri, ağaçları peşkeş çekmeyeceğiz.

 "İşçileri işten çıkarıp arkadan taşeron vasıtasıyla asgari ücretle işçi alıyorlar"

Bugün enerjide yaşadığımız, işte Yatağan’da, Kemerköy'de, İkizköy'de yaşadığımız sorun ne arkadaşlar; özelleştirme. Enerjiyi ranta teslim etme. Oralar önceden devletin kendi kurumları, Enerji Bakanlığı vasıtasıyla yönetiliyordu. Devlet enerjiyi yönetiyordu. Vatandaşına ucuz enerji sağlıyordu, aynı zamanda istihdam yaratıyordu. Mesela orada aynı zamanda sigortalı işçiler çalışıyordu, sendikalı işçiler çalışıyordu. Şu anda Yatağan Termik Santrali'nde arkadaşlar, bu kadar para kazanıyorlar; oradaki sendikalı işçileri işten çıkarıp arkadan taşeron vasıtasıyla sendikasız, asgari ücretle işçi alıyorlar. Yazıklar olsun! Bunu görmüyor musunuz? Bu insanların hakkını yiyorsunuz, yazıklar olsun! Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden randevu alabiliyor musunuz? 20 yılda çok şey değiştirdiler ya, çağ atlattılar Türkiye'ye. Onlar geldiğinde buzdolabı yoktu bu memlekette ama inanın, sağlıkta böyle bir durum da yoktu bu kadar. Bakın, insanlar burada mağdur onu da özelleştirdiler çünkü. Sağlık Bakanı hastane sahibi arkadaşlar. Ya bu adam kamu hastanesine çalışır mı? Kendine çalışır tabii ki. Böyle bir anlayış olabilir mi? Özel hastane sahibini Sağlık Bakanı yapıyorsun. Otel sahibi turizm bakanı yapıyorsun. Böyle bir anlayış olabilir mi? Ne rekabet kalır ne adalet kalır. Bütün problemlerin ana kaynağı budur. Bu anlayışı değiştirmek zorundayız."

 

Kaynak: anka