Yurt

Elazığlı Avukat Bülent Seçkin Düztaş: "Depremlerde yıkılan binaların gerçek sorumluları yargılanmadı"

Elazığ'da depremde yıkılan ya da ağır hasar alan binaların davalarına bakan Avukat Bülent Sekin Düztaş, "Bunu kime sorarsanız sorun, teknik anlamda sorumluların cezalarını almadığını söyleyecektir. Aslında ilk sorumlu, bu işin temel sorumlusu belediyeler ve idarelerdir. Sadece belediyeleri suçlamak da doğru değil. Aslında en üstten başlayarak, ki bunun en başında hükümet gelmektedir, hükümetten başlayarak belediyelere ve belediyede bu işin teknik kısımlarında çalışan personele kadar hepsinin sorumluluğu var" dedi.

SERRA TAYLAN

(ELAZIĞ)- Elazığ'da depremde yıkılan ya da ağır hasar alan binaların davalarına bakan Avukat Bülent Sekin Düztaş, "Bunu kime sorarsanız sorun, teknik anlamda sorumluların cezalarını almadığını söyleyecektir. Aslında ilk sorumlu, bu işin temel sorumlusu belediyeler ve idarelerdir. Sadece belediyeleri suçlamak da doğru değil. Aslında en üstten başlayarak, ki bunun en başında hükümet gelmektedir, hükümetten başlayarak belediyelere ve belediyede bu işin teknik kısımlarında çalışan personele kadar hepsinin sorumluluğu var" dedi.

Elazığlı hukukçu Avukat Bülent Sekin Düztaş 24 Ocak 2020 ve 6 Şubat 2023 depremlerinden sonra birkaç müteahhitin günah keçisi ilan edilerek yargılanmasının dışında bir sorumlunun ortaya çıkarılmadığını söyledi. İşin esas suçlusunun belediyeler ve idareciler olduğunu ifade eden Düztaş, böyle büyük bir felakete yol açan sorumsuzluğun cezalandırılması gerektiğini belirtti. 

"Belediyeler de maalesef bu işi çok güzel kullandılar"

Bülent Sekin Düztaş, açıklamasında şunları söyledi:

"Bunu kime sorarsanız sorun, teknik anlamda sorumluların cezalarını almadığını söyleyecektir. Olaya hukuksal anlamda bakarsak şöyle bir durum var; bu yıkılan binalardan veya yıkılmayıp ağır hasarlı olan binalardan veya hafif hasarlı olup çeşitli güçlendirmeler yapılmak zorunda kalan binalarla ilgili aslında ilk sorumlu, bu işin temel sorumlusu belediyeler ve idarelerdir. Sadece belediyeleri suçlamak da doğru değil. Aslında en üstten başlayarak, ki bunun en başında hükümet gelmektedir, hükümetten başlayarak belediyelere ve belediyede bu işin teknik kısımlarında çalışan personele kadar hepsinin sorumluluğu var. Biz de maalesef şöyle; diyelim ki bu depremlerle belki biraz daha dikkat ediliyor ama bu depremler öncesine kadar bazı müteahhitlerin, çeşitli üniversitelerden mezun olan inşaat mühendisi ve mimarlardan, diplomalarını kiralayarak bunların üzerine müteahhitlik yaptığı biliniyor. Müteahhitlik yaptıktan sonra belediyeye ruhsat almaya gittiğinde bakıyorsunuz, aynı şehirlerde, aynı yol üzerinde bir binaya 12 kat ruhsat verilmiş. Birine 5 kat ruhsat verilmiş. Belediyeler de maalesef bu işi çok güzel kullandılar.

"Bütün partilerin belediye başkanları bu konuda suçlular"

Örneğin 'şu spor kulübüne bu kadar bağış yap ruhsatı kap' gibi yöntemler uzun yıllarca duyduğumuz şeylerden. Bunu partilerden bağımsız olarak söylüyoruz. Bütün partilerin belediye başkanları maalesef bu konuda suçlular. Bu olayla ilgili hepimiz suçlu olmakla beraber, işin başında olan kişilerin mutlaka cezalandırılması gerekmektedir. Bu binaların yapımında inşaat ruhsatlarını verenler, zemin etütlerini yapanlar ve işin başında olan belediye başkanları bu işten maalesef yargılanmadan kurtuldular. Belki hatırlarsanız deprem sonrasında bazı haber kanallarında belediye başkanları televizyona çıkarıldığında çok mazlum bir şekilde kendilerini suçsuz olduğunu anlatıyorlardı ama süreçte hepsinin bu işte sorumlulukları olduğu açıkça ortaya çıktı. Ancak burada birkaç müteahhiti cezaevine atıp, onlara belki de bir sus payı verildi. 'Çok fazla ceza almayacaksın, sesinizi çıkarmayın' denildi muhtemelen. Sözlü olarak söylenmese bile bu ima edildi.  İstanbul'da deprem bekleniyor, belki Ege'de büyük bir deprem bekleniyor. Büyük depremlerde daha büyük felaketlerle karşılaşabiliriz. Şimdiden kentsel dönüşümün sağlanması ve suçluların cezalandırılması gerekiyor. Biz mutlaka birilerini hapse atın, birilerini cezaevine atalım demiyoruz ama mutlaka bunların soruşturmaları yapılmalı. Neden bu sorunlar ortaya çıktı, binalar nasıl yıkıldı, binaların ruhsatları nasıl verildi? Onların tespit edilmesi lazım.

''İmar affı seçimlerde propoganda olarak söylendi''

Tabii bu süreçte şunu da özellikle vurgulamak lazım; başta da söylediğimiz gibi aslında eğer bu işin mutfağında olmakla beraber esas sorumlu tabii ki hükümet. Çünkü hükümet depremden bir önceki seçimde tüm ülkeyi gezerek bütün miting alanlarında 'Cumhurbaşkanı başkanlığında binalarınıza af getiriyoruz' diye lanse edildi. 'Binalara ruhsat veriyoruz' diye mitinglerde tanıtım yapıldı. Yani resmen hırsızlığa, fazla kat çıkana prim verildi, affedildi. Bu Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisi inşaatlarda af yapılırsa, maalesef inşaat affetmiyor. Bu yüzden en üst kademeden başlayarak en alt kademeye kadar bu işin idari kısmında, belediye kısmında, hatta hükümet kısmında kim varsa bunlar cezaevine girsin demiyoruz, ama sorumluluklarını kabul edip gerekirse toplumdan özür dilesinler. Bunlar hakkında yargılamalar, soruşturmalar yapılsın ki, bu hatalar tespit edilsin ve bir daha böyle bir durumla karşı karşıya gelmeyelim."

''Deprem sonrası yapılan hasar tespitlerinin yüzde 80'i yanlış"

Deprem sonrasında bina hasar tespitlerinde çok büyük hatalar yapıldığını ve bu konuda açılan itiraz davalarının yüzde 70-80'inde bina hasar durumunun değiştiğine de dikkati çeken Avukat Düztaş, 6 Şubat depremlerinde Elazığ'da yıkılan ve 2 kişinin ölümüne yol açan binayı hatırlatarak, sözlerine şöyle devam etti:

"O binanın özelinde, Elazığ'da yüzlerce bizim de taraf olduğumuz yüzlerce dava var. Bu davalarda çok ilginç durumlar var. Maalesef aynı binanın bir blokuna ağır hasar verilirken, bir blokuna hafif hasar verildiği durumlar var. Hatta bir blokta ağır hasar varken, bir blokta hasarsız verilen binalar var. Bu ölçümleri yaparken acaba teknik bilgisi yetersiz insanlar mı çalışıyor ya da ağır hasar verenler biz ağır hasar verip sorumluluktan kurtulalım diye bir bakış açısına mı sahipler? Açılan davaların hemen hemen 70- 80'i verilen raporların değişmesiyle sonuçlanıyor. Bizim açmış olduğumuz davalardan da biliyorum. Benim açtığım her 10 davanın 7-8'inde verilen raporlar uzman kişiler tarafından, profesörler tarafından yapılan bilirkişi raporlarında, yapılan keşiflerde raporların yanlış olduğu tespit ediliyor. Raporlar ister ağırdan hasarsıza dönsün veya hasarsızdan ağır hasarlığa dönsün, bu kadar fark ediyorsa bunu bir düşünmek lazım."

''Vatandaş ölümü göze alarak oturuyor''

Ekonomik krizden dolayı yıkılacak olan evini tekrar yaptıramayacağını düşünen vatandaşların şartları zorlayarak hasar durumuna itiraz ettiklerini ve ağır hasarlı evlerin hasar durumunun değişmesi için çabaladıklarını ifade eden Düztaş, bu konuda yetkin bilirkişilerin raporlama yapmaları gerektiğini belirterek, şunları söyledi:

"Vatandaşlarda da şöyle bir durum var; vatandaş ekonomik krizin de etkisiyle ağır hasarlı binasının yıkılacağını ve yerine de bir bina koyamayacağını düşündüğü zaman binasının ağır hasarını hafif hasara dönmesini veya hafif hasara dönmesini istiyor. Ölümü göze alarak ağır hasarlı binada çok yoğun bir şekilde oturduklarını görüyoruz. Bize de bu şekilde geliyorlar, biz kendilerini uyarıyoruz ama bu teknik anlamda bizim yapabileceğimiz bir durum değil. Biz olayın hukuki kısmına bakarız. Burada bilirkişiler çok önemli. Elazığ'da 6 Şubat'ta yıkılan bina davalıktı ve o binanın ağır hasar raporu olduğu tespit edilmiş olsaydı, o bina mühürlenmiş olacaktı veya boşaltılmış olacaktı. Orada bir polis ve bir vatandaşımız vefat etti. Bu insanların vebali belki üzerimize gelmeyecekti."