İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunlara dikkat çeken Dervişoğlu, bu konulara ilişkin çözüm önerilerini de paylaştı.
Dervişoğlu'nun açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
Bugün, İstiklal Marşımızın kabulünün 104. yıldönümü. 104 sene önce bugünlerde, bu Meclis’te “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasıyla, varlık yokluk savaşı veriliyordu. Bugün ise, Gazi Meclisimizin yetkileri gasp edilerek, Türkiye açık bir izmihlale, çöküşe sürüklenmektedir. Çünkü o gün Sevr’i hazırlayanlarla, bugün Sevr’e ram olanların iş birliği devam etmektedir. Manda ve himayecilik, bugünün saray zihniyetinde hortlamıştır. Vatanı arazi, milleti ise maraba gören bu zavallı zihniyet için milletin esaretinin bir önemi yoktur. Bugünkü saray sultası, tıpkı o günküler gibi boğazına kadar gaflete batmıştır. O gafleti, kene gibi yapıştığı o koltuktan indirmenin, bizim olan vatanı ve devleti geri almanın tek yolu vardır: O da cesarettir!
"KORKU DAĞLARI YARATIYORLAR"
Despotlar, üç şeyi yaşatarak ayakta kalırlar. Biri yoksulluk, biri cehalet, diğeri de korkudur! Milleti fukaralığa mahkum ettiler, yoksulluğu yönetiyorlar. Eğitim sistemini yerle bir ettiler, cehaletten besleniyorlar. Ellerinde yetkiyi zalimce kullanıyorlar, korku dağları yaratıyorlar. Hepsini aşacak gücümüz vardır. Bu ülke, imkanları ve kaynakları yönüyle her zorluğu yenecek imkanlara sahiptir. Yeter ki sorunların üzerine cesaretle gidebilmeye muvaffak olalım.
Eskimiş, köhnemiş ve çürümüş bu iktidar ekonomiden adalete, bilimden sanata, ahlaktan ve fazilete hayatın her noktasını da çürütmüştür.
7 yıldır tek haneli enflasyon rakamı masalı anlatmaları, yoksulluk ve korku siyasetlerinin kılıfıdır. Bu darboğazdan çıkartılmamamızın sebebi de budur. Ancak minare kılıfına sığmamaktadır. Sözde hazine bakanı, özde tahsildar Mehmet Bey hala utanmadan çıkıp, “Maaşlar bütçe üzerine yüktür” diyebiliyor. Okullar olmasa, maarif vekilliği ne kadar güzel olurdu değil mi Sayın Şimşek? Orta vadeli program hedeflerini bu yüzden gerçekleştiremiyoruz diyor. Bütçeye yük olan şeyin, saray ve avanesinin doymak bilmeyen iştahları olduğunu en iyi bilen kişi olarak sözde orta vadeli programı ve kendi trajedisine dönen tasarruf tedbirlerini uygulayamayacağını biliyor. Peki bakalım, son bir haftada ekonomide neler olmuş?
"MİLLİ SERVETİ ÜÇ KURUŞA PEŞKEŞ ÇEKTİLER"
Yine yalanlarla dolu gündemin içerisinden sıyrılarak allem edip, kullem edip, bir milli serveti daha üç kuruşa peşkeş çektiler. Çayırhan Maden ve Termik Santrali’nden bahsediyorum. Burası senin, benim hepimizin malıydı. Değeri 160 milyar lira iken, tam sekizde bir fiyatına, sadece 20 milyar liraya peşkeş çekildi. Hem de gözlerini kırpmadan sattılar. Aradaki 140 milyar lirayı, vatandaşın, emeklinin, memurun cebinden, Ramazan’da ucuz ekmek ve ucuz yemek kuyruğunda bekleyen, gariban vatandaşının cebinden aldılar, yandaşın cebine koydular. Mübarek gün, beddua bize yakışmaz ama elimizle müdahale ettik olmadı, dilimizle müdahale ettik yine olmadı. İmanın alçak derecesidir lakin kalp ile buğz da bir vazifedir. Bu fakir milletten çaldıkları, haram olsun, zehir zıkkım olsun, Cenab-ı Hak müstahaklarını versin inşallah.
"ZAM 2 AYDA YOL OLDU"
Başka ne mi oldu? Yağma bu kadar büyük ve organize olunca, yıl başında verdikleri zam da 2 ayda yok oldu. Bunu saray ve avanesi değil ama Türk milleti olarak gayet iyi biliyoruz. Emekli maaşları, asgari ücret ve memur maaşları her geçen gün eriyor. Bu yüzden emeklilere müjde diye açıkladıkları bayram ikramiyesi 4 bin lira. Ne kadar dolu dolu duruyor değil mi? Tam 4 bin lira!
İlk defa 2018 yılında verdikleri bayram ikramiyesi, 1000 lira idi. Aynı yılın sonunda altının gram fiyatı ise 216 lira idi. Yani ikramiye ile yaklaşık 5 gram altın alınabiliyordu. Bugün ise sadece 1 gram altın alınıyor. 2018 yılında verilen ikramiye, asgari ücretin yüzde 60’ından fazlaydı. Yani bugün o rakamı vatandaş alabilseydi 13 bin lira, altına göre söylersek 17 bin lira, ikramiye alacaktı. 23 yılın sonunda, çıkıp utanmazca diyorlar ya “dolarla altınla ne işiniz var” diye? Bizim işimiz yok, sayenizde olamıyor zaten.
"SİZDEN BAŞKA DOLARLA İŞİ OLAN YOK"
Şehir hastanelerine, yollara, köprüler ve havaalanlarına ödettiğiniz garanti ücretler dolarla, Çin sarımsağı dolarla, Kanada mercimeği dolarla, traktöre mazot, kombiye doğalgaz dolarla, avanelerinizin yazıhanelerinde, nargilecilerin VIP odalarında konuştukları her şey dolarla! Yani vatandaşın cebinden, rızkından yandaşlarınıza yaptığınız aktardığınız milli servet dolarla, euroyla olduğu için, sizden başka dolarla işi olan yok!
Türk milleti iktidara rağmen rahat bir nefes alsın istiyoruz. İYİ Parti olarak asli görevimiz sadece durumu tespit etmek değil aynı zamanda çözüm üretmek. Bu cendereden çıkabilmenin yollarını söylemek ve göstermek vazifemiz.
"ASGARİ ÜCRET EN AZ 29 BİN OLMALIYDI"
Buradan soruyorum; ekonomi iyiyse asgari ücretli neden hala açlık sınırının altında yaşıyor? Bu ülke büyüyor da büyüme kimin cebine gidiyor. Emekçi kardeşim, bu yıl almanız gereken asgari ücret en az 29 bin lira olmalıydı. Ama bu iktidar her ay 7 bin liranızı çaldı ve yandaşa peşkeş çekti. Bu bir soygundur aslında. O yüzden biz kanun teklifimizde TÜİK'in açıkladığı sahte enflasyonu değil gerçek enflasyonu baz alıyoruz. Teklifimizde yer alan diğer maddeleri de emekli ve memurlarımızın hakkını da elbette teslim ediyoruz.
"KAYNAKLAR İSRAFA AKITILIYOR"
Emekliler aylarca ikramiye rakamını beklediler. Bu ikramiyenin en az 8 bin 300 lira olması gerekiyordu. Bizim teklifimiz, iki bayram ikramiyesinin toplamı bir asgari ücrete eşit olsun istiyoruz. Gelin bu teklifimizi yasalaştıralım. Para var, kaynak var, bütçe var ama bu iktidar kaynağı israfa akıtıyor. Yandaşın lüksüne para var ama emekliye, işçiye, asgari ücretliye yok! Bu bütçe yandaşa değil, vatandaşa gidecek. Bu kaynak zengine değil, emekliye, işçiye, memura gidecek.
SURİYE AÇIKLAMASI
Haftalardır bu kürsüden ve ekranlardan dile getirdiğimiz Cumhuriyeti yıkmak ve Türkiye’yi Türksüzleştirmek planı, devleti yöneten saray sultası ve onun mandacı aklı eliyle adım adım gerçekleştirilmektedir. Yaşadıklarımız, duyduklarımız, verilen fotoğraflar, bu ihanet sürecinin iletişim kampanyalarıdır. Satılık kalemler, ne idüğü belirsiz sosyal medya hesapları, okyanus ötesinden hazırlanmış senaryoların uygulanma araçlarıdır. Beştepe-İmralı-Balgat hattında artık şaşıracak bir şey kalmamıştır. Eli kanlı müebbetlik bebek katili, terörist başından kurucu önder diye bahsedilebildiği bir aşamaya geldik. Daha önce söylediğim gibi, Türkiye böyle bir delirmişlikle ilk defa imtihan edilmektedir.
Ve bu aşama içerisinde bir terör devleti doğurtulmaktadır. Bu nesebi gayrı sahih operasyonda, iktidardakiler ortaklarıyla ebeliğe soyunmuştur. Adı SDG, YPG, PYD yahut her ne haltsa onun başındaki, alfabede harf bırakmadılar, üç harf bulan önce terör örgütü kuruyor, yeterince emperyaliste biat ettikten sonra devlet kurma hayaline kapılıyor. Bir zamanlar Erdoğan’ın "bize teslim edin" dediği terörist Mazlum, yine bir zamanların teröristi, şimdi devlet başkanı muamelesi gören kod adı Colani, terör örgütü aşamasından devlet aşamasına geçenler kod ismini bırakıp nüfus ismine geçiyorlar. Yeni ismiyle El Şara, ikisi beraber iyi hal indirimi almak için kravatlarını takıp anlaşma imzalıyorlar. Anlaşmadan hemen önce ise “ne hikmetse” bu Apo mahdumu, ABD’li komutan ile oturuyor, anlaşmayı imzalamaya da ABD helikopteriyle götürülüyor. Fakat saray ve onun iç cephesindeki bütün ihanet ortakları büyük bir sevinç içerisindeler.
Bu sevince de artık şaşırmıyoruz. Çünkü cumhur koalisyonu, yani ihanetin iç cephesi, sevinç ve tasada Türk milletiyle değil, teröristlerle birlikteler, kalp kalbeler, göz gözeler. Peki bu “ani gelişen meseleler”, eli çubuklu cast ajans gazetecilerinin haritada gösterdikleri gibi midir? İran’dan Kıbrıs’a kadar bütün sınırlarımızı kat ederek Doğu Akdeniz’e uzanan çizgide, Türkiye nelerini kaybetmektedir? Söyleyeyim, birincisi ve en önemlisi, Türkiye’nin jeopolitik önemi ve gücü aşındırılmakta, adeta paylaşılmaktadır. Bu yeni paylaşımın ve aşınmanın en büyük, en güncel göstergesi, Türkiye’nin yeni kurulan ticaret yollarından hali hazırda dışlanmasıdır. Irak’ın kuzeyi ve Suriye petrolleri, Türkiye’ye rağmen, ama gerekirse Türkiye toprakları kullanılarak, İsrail kontrolündeki bir Doğu Akdeniz’e akıtılacaktır.
Bu süreç içerisinde, Türkiye’nin “yasal ve anayasal” olarak felç edileceği aşamaya gelene kadar da İran çökertme planı yapılacaktır. İşte BOP’un coğrafi olarak en geniş operasyonu olan Suriye süreci ve orada ortaya çıkan aktörler de bu yüzden tesadüf değildir. Irak, Arap Baharı, Libya, Mısır, Suriye, İran… Bu senaryo bir bütündür, son ve en önemli perdesi ise Türkiye olacaktır! İYİ Parti olarak, unutulanları hatırlatmakla, Türk milletine “Hakikati tebliğle!” mükellefiz. Yangın alarmına basmak mecburiyetindeyiz! Ebabil kuşu kadar dahi olsa, müdahaleyle görevliyiz!
TRUMP'IN MEKTUBUNU HATIRLATTI
Biz buraya nereden geldik? ABD Başkanı Trump’ın Erdoğan’a yazdığı ve sonra gökdeleninin girişindeki duvara astığı meşhur bir mektup vardı, hatırladınız mı? Mektubun içindeki hakaret ve papaz hatırlanıyor belki ama mektubun asıl öznesi unutuluyor, bakalım neymiş, kimmiş?
“Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Rahip Brunson olayında yaşatmıştım. Sorunlarınızın bazılarını çözmek için çok uğraştım. Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Harika bir anlaşma yapabilirsiniz. General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor ve daha önce vermedikleri bazı ödünleri vermeye niyeti olduğunu söylüyor. Size güvenerek, (Mazlum Kobani'nin) bana yazdığı, elime yeni ulaşan mektubu da ekliyorum. Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, sizi sonsuza dek hep bir şeytan olarak görürler. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım." İşte Aynı Mazlum Kobani ya da Mazlum Abdi, Bahçeli’ye ve PKK’ya göre önder, bizim içinse eli kanlı müebbetlik bebek katili terörist başı APO’nun manevi oğlu. Şimdi orada ABD gözetiminde bir anlaşma imzalanıyor. Anlaşmanın en büyük olası sonucunu söyleyeyim, Türkiye’nin Suriye sınırında güvenliği için yaptığı ve yapacağı terörle mücadele operasyonlarına imkan kalmayacaktır. Yani Suriye’de olanlar, Türkiye’de olacakların bir ön gösterimidir. Çünkü Suriye’de olanlar da Irak’ta olanların bir devam filmidir.
Üç ayrı terör devleti senkronize edilmektedir. Türkiye’nin saray iktidarını koltuğunda tutmak dışındaki çıkarları için büyük bir tarihsel tehlike somutlaşmak, resmileşmek üzeredir. Orada yeni bir teröristan yapılanması ismen, cismen, resmen ya da fiilen, sahip olduğu askeri gücü bir şekilde koruyarak tüzel kişiliğe kavuştuğunda artık sınırdan geçmek için sınır ötesi operasyon değil, savaş tezkeresi çıkartmak zorunda kalacağız. Bakınız! Ateşkes ve barış ve laflarının içi işte böyle doldurulmaktadır. PKK, Türkiye içerisinde eritilirken, YPG ise Suriye içerisinde kuruculuk kazanmaktadır. Altını çiziyorum! Terör örgütleri ve liderleri, takım elbise giydirilerek devlet adamı yapılmakta, TERÖR ise DEVLETLEŞTİRİLMEKTEDİR!
“Ömür boyu başkanlık” ihtirasıyla yanıp tutuşan iktidar ve varlığını bu iktidarın varlığına armağan etmiş ortaklarının, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türk devletine - Türk milletine karşı giriştikleri kalkışmanın neticesi budur. Ortaklaşan menfaatlerinin kirli masası, anayasa pazarlığı, af pazarlığı, at pazarlığı bu yüzden yapılmaktadır. İmralı’daki müebbetlik teröristbaşı bu süreçte sadece bir kukladır. Terör hükümlüsünden barış güvercini yaratmaya çalışıp, üniter yapımızı tartışmaya açıp, içeride başkanlığı alıp güneyimizde terörün devletleşmesine aracı olup, tüm bunları da tarihi fırsat diye sunmak, teslimiyetlerini örtmek çabalarıdır. Şimdi çıkıp, parti parti dolaşan İmralı postacıları, biri "umut hakkı" demekte, biri de artık Apo’yu özgürleştirmekten bahsetmektedirler. İhanetin çanağını tutanlarla, ihanetin çanağını yalayanların birlikteliği kaçınılmazdır. Ömür boyu başkanlık koltuğunda oturma hevesinin Türkiye’ye nelere mal olduğu ortadadır. İmralı canisine el uzatmak da buna dahildir. Türkiye, cumhurbaşkanlığı sistemiyle artık sadece kötü yönetilmiyor. Türkiye, bu sistemle, artık rehin alınmıştır. Türkiye, tefecilerin sermayesine çevrilmiştir. Vatandaşlığı üç kuruşa satılmaktadır, vatanımız arsa olarak görülmektedir. İşte bu kalkışmaya karşıysanız düşman hukukuna göre muamele görüyorsunuz. Teröristlerin makbul, vatandaşlarınsa terörist sayıldığı bu deliliğe son vermek zorundayız!
GERÇEK GÜNDEM