Gündem

CHP İstanbul Milletvekili Toprak: "İktidar ittifakı, siyaseti gerip yeni anayasa tartışmaları başlatarak ekonomik krizi gündemden düşürmeyi amaçlıyor"

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, yeni Anayasa tartışmalarına ilişkin "İktidar ittifakı, siyaseti gerip yeni anayasa tartışmaları başlatarak ekonomik krizi gündemden düşürmeyi amaçlıyor. Her gün yeni bir anayasa teziyle ortaya çıkıp, muhalefete ve seçilmiş siyasilere ayar verme çabası yanında, ittifakın küçük ortağının AYM ve parti kapatma çağrılarını tekrar ortaya atması bunu teyit ediyor. Önümüzdeki süreçte iktidar ittifakının radikal kutuplaşma üzerinden gerilim politikalarına döneceği gözlenmektedir. Ancak bu yaklaşım halkta karşılık bulamayacak, yapılan siyasi hesaplar boşa çıkacaktır" ifadelerini kullandı. 

(ANKARA) - CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, yeni Anayasa tartışmalarına ilişkin "İktidar ittifakı, siyaseti gerip yeni anayasa tartışmaları başlatarak ekonomik krizi gündemden düşürmeyi amaçlıyor. Her gün yeni bir anayasa teziyle ortaya çıkıp, muhalefete ve seçilmiş siyasilere ayar verme çabası yanında, ittifakın küçük ortağının AYM ve parti kapatma çağrılarını tekrar ortaya atması bunu teyit ediyor. Önümüzdeki süreçte iktidar ittifakının radikal kutuplaşma üzerinden gerilim politikalarına döneceği gözlenmektedir. Ancak bu yaklaşım halkta karşılık bulamayacak, yapılan siyasi hesaplar boşa çıkacaktır" ifadelerini kullandı. 

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunda gündemdeki konularla ilgili görüşmelerini ifade etti. Erdoğan Toprak'ın değerlendirmelerinden öne çıkanlar şöyle:

"Hazine'nin 2016 yılında el koyduğu Koza İpek Holding bünyesindeki Türkiye’nin en büyük altın madenleri Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) devredildi. Hisseleri borsada işlem gören altın işletmeleri, TBMM ve Sayıştay denetimi dışına çıkartıldı. TVF’nin kuruluş amacı Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT), kamu işletmelerinin verimli çalıştırılıp karlarının artırılmasıydı. Millete ait kamu varlıkları yanında el konulan özel altın madenleri ve 20-30 yıllık arama-işletme ruhsatlarının TVF’ye devirle Cumhurbaşkanı'nın şahsi inisiyatifine geçmesi siyasi ve ekonomik açıdan sorgulanmalıdır. Bu varlıkların zengin Körfez emirlerine satılmayacağının güvencesi millete verilmelidir.

Mehmet Şimşek'in istifa iddiaları

Kamuoyunu Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in istifa etmeyeceğine ikna telaşındaki iktidar, tüm iletişim kanallarını seferber etti. SPK ve savcılar harekete geçirildi. Halkı yoksullaştıran programa tepkiler karşısında panikleyen iktidarın vaadi ise emeklilere bedava şezlong ve plaj şemsiyesi. Ülke ekonomisini çökertip orta direği yok ederek kitleleri yoksulluk paydasında buluşturan programın gerçek mimarı, bu uygulamalara onay veren Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Emekliler Yılı'nda yoksulluğa mahkum ettiği 16 milyon emekliye ‘bedava şezlong ve plaj şemsiyesi’ vaadiyle adeta alay ederken, halkın sorunlarına ne kadar uzak olduğunu sergilemektedir.

AKP'nin kuruluşunun 23'üncü yıl dönümü

AKP’nin resmi web sitesinde parti programındaki vaatler ve hedefler ile 23’üncü yılında geldiği nokta, toplumun büyük bir aldatma planına kurban edildiğini sergiliyor. Muhafazakâr demokratlık, AB’ye üyelik ve tam demokrasi vaadinden tek kişi otokrasisine varan eksen kayması, AKP’de sözün bittiğini gösteriyor. Cumhurbaşkanlığının yazlık ve kışlık sarayları, birbirinden lüks kamu binaları her gün bütçeden milyarlar götürüyor. 4-5 maaşlı liyakatsiz bürokratlar ve danışmanların kamu kadrolarına doldurulduğu, ‘itibardan tasarruf olmaz’ denilerek VIP uçak filoları ve kuş sütü eksik saray sofralarıyla anılan bir Cumhurbaşkanı ve AKP ülkeyi yönetiyor. AKP zenginleri ve müteahhitleri devlet ihalelerini, kamu arazilerini, sahilleri, rantı paylaşırken, milletin yu zde 90’ı açlık ve yoksullukla baş başa bırakılıp ‘sabret, şükret’ deniliyor. Kâğıt üzerinde boş ve asılsız vaatler metnine dönüşen AKP programı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm söylediklerini tekzip ediyor.

Yeni Anayasa tartışmaları

İktidar ittifakı, siyaseti gerip yeni anayasa tartışmaları başlatarak ekonomik krizi gündemden düşürmeyi amaçlıyor. Her gün yeni bir anayasa teziyle ortaya çıkıp, muhalefete ve seçilmiş siyasilere ayar verme çabası yanında, ittifakın küçük ortağının AYM ve parti kapatma çağrılarını tekrar ortaya atması bunu teyit ediyor. Bu konuda görev üstlenen Cumhurbaşkanı Hukuk Politikaları Başdanışmanı, anayasanın ‘değiştirilemez-değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelerini tartışmaya açarak gündem belirleme çabasında. Atanmış bir danışmanın anayasa konusunda AKP’nin önde gelen hukukçularıyla polemiklere girmesi, muhalefet liderlerine ayar vermeye çalışması bulunduğu konum ve unvan itibarıyla kabul edilemez bir durum. Daha önce de Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Yargıtay arasındaki hukuki anlaşmazlık sürecinde Yargıtay’dan yana tutum takınarak ‘milli yargı’ tartışması başlatan bu başdanışman, kendisini TBMM’nin ve seçilmiş siyasilerin üzerinde konumlandırarak Cumhurbaşkanı adına siyasi rekabet yürütüyor

Artık herkesin kanıksadığı terör ve terörist ithamlarıyla muhalefeti hedef alan küçük ortağın parti kapatma çağrıları, AYM’yi kapatma ya da lağvetme söylemleri, anayasa ve hukuk devletinden rahatsızlık duyduğunu gösteren ifadeleri nafile çabalardır. Ortak akıl ve uzlaşıyla çözüme yanaşmayan, siyasi gerilim ve korku ikliminden beslenen bu yaklaşımın her konuda yok etme, kapatma, ortadan kaldırma çağrıları yapması, TBMM’yi demokratik siyasete engel görmesi, toplumsal barış ortamında var olamama korkusunun sonucudur. Önümüzdeki süreçte iktidar ittifakının radikal kutuplaşma üzerinden gerilim politikalarına döneceği gözlenmektedir. Ancak bu yaklaşım halkta karşılık bulamayacak, yapılan siyasi hesaplar boşa çıkacaktır.

Konkordato ilan eden şirket sayılarında artış

Temmuz ayında kapanan şirket sayısında yüzde 43 artış yaşanırken, yedi ayda konkordato ilan eden şirket sayısı 1500’ü aştı. Aralarında uluslararası alanda faaliyet gösteren müteahhitlik şirketlerinin de yer aldığı konkordato taleplerinde ilk sırayı inşaat alırken, tekstil ve akaryakıt sektörleri peşinden geliyor. Şirket iflaslarının öncü göstergesi olan konkordato taleplerinde büyük patlama yaşanırken temmuz sonu itibarıyla yedi ayda 1554’e ulaştı. Konkordato ilanına rağmen borçlarının yapılandırılması, alacaklılarıyla uzlaşma ve yeni ödeme planları konusunda çözümsüz kalan 55 şirket içinse mahkemelerden iflas kararı çıktı. Şirket kapanmaları, konkordato ve iflas başvurularındaki olağanüstü artış, yıl sonuna kadar kapısına kilit vuran şirket ve işletme sayısında patlama yaşanacağının, işsizler ordusuna binlerce kişilik kitlesel katılımlar olacağının en somut göstergesidir.

"Dış borç tutarı 236,6 milyar dolara yükseldi"

Kısa vadeli dış borç stokundaki artış, olası bir döviz krizi durumunda ekonomik sarsıntının tehlikeli boyutlara varacağını gösteriyor. Haziran sonu itibarıyla kısa vadede çevrilmesi gereken dış borç tutarı 236,6 milyar dolara yükseldi. Bu tutar, cari açık finansmanıyla birlikte 260 milyar dolara ulaştı. Acil dış kaynak ihtiyacı hızla büyüyor. Siyasi baskıyla yapılacak zamansız bir faiz indirimi, döviz kurundaki artışı hızlandıracağı gibi, MB rezervlerinin yetersizliği nedeniyle 237 milyar dolara varan kısa vadeli dış borçların çevrilmesini iyice güçleştirecektir. Ekonomi yönetimi, uzun vadeli ve kalıcı dış kaynak teminine süratle çözüm bulmak zorundadır.

"Gençler, gelecek umutlarını ertelemiş ya da tüketmiş konumdalar"

Ülke gençliği, ekonomik ve sosyal açıdan ciddi tehdit altında bulunuyor. Ne eğitimde ne istihdamda (NENİ) olan gençlerin yüzde 26 ile dünya ve Avrupa ortalamasının çok üstünde olması, Türkiye’nin ‘eğitimli-işsiz-umutsuz-geleceksiz gençler ülkesi’ haline geldiğini gösteriyor. Bu yılın 2’nci çeyreğine ait iş gücü istatistiklerinden ortaya çıkan görüntü lise, teknik lise, yükseköğrenim mezunu gençlerin ciddi ölçüde ekonomik ve sosyal sistemin dışına itildiğini gösteriyor. Yaşam kaygıları her geçen gün büyüyen bu gençler, en üretken ve dinamik çağlarında talep ve beklentilerini karşılayamayan, gelecek umutlarını ertelemiş ya da tüketmiş konumdalar.

2 yıl işlenmeyen tarım arazilerinin kiralanması

Tarlalarda tonlarca karpuz, kavun, domates, sebze ve meyve yüksek maliyetler nedeniyle çürümeye terk edilirken, ekilmeyen araziyi kiralayıp destek vermek kaynak israfıdır. 18 yıldır yasayı çiğneyip destek için üreticiye ayrılması gereken kaynaklara el koyan iktidar, şimdi de tarlalara el koyma yoluna gidiyor. 2006’da kendi çıkarttığı yasada tarımsal desteklere her yıl milli gelirin yüzde 1’i oranında kaynak ayrılmasını ve bunun için bütçeye ödenek konulmasını öngören iktidar 18 yıldır bunu uygulamıyor. Aksine üreticiye ayrılması gereken kaynağa el koyup, kamu-özel iş birliği projelerine harcıyor. Üreticiyi üretimden vazgeçiren koşulları ortadan kaldırmak yerine arazisine el koyup kiraya vermek, boştaki araziyi ekmesi için asıl sahibinin yerine kiralayanlara destek ve teşvik sağlamak, gerçek üreticiye yaptırım uygulamaktır. Bu durum, daha farklı

anlaşmazlıklara ve uzun süreli hukuki sorunlara yol açacaktır.

Mısır Devlet Başkanı Sisi'nin Türkiye ziyareti

Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin 4 Eylül’de yapacağı Türkiye ziyaretinin gündemi oldukça yoğun. Görüşmelerde Gazze savaşı, Doğu Akdeniz, Libya, Sudan ve Somali’deki gelişmeler, deniz sınırı anlaşmazlıkları ele alınacak. Mısır ile normalleşme ve iş birliği bölgedeki pek çok sıcak sorunun çözümüne ve uzlaşma zeminine katkı sağlayabilir. Sisi’nin Ankara ziyareti başta ekonomi olmak üzere gündemdeki sorunlu başlıkların giderilmesine önemli katkılar sağlayabilir. Türkiye-Mısır diyaloğunun gelişmesiyle Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımında, Libya’da seçim ve siyasi çözümde ilerleme yaşanabilir.

ABD'den yaptırımlar

ABD Hazinesinin Rusya yaptırımları konusunda Türkiye’ye ilettiği uyarının ardından geçen hafta yeni bir hamle geldi. Aralarında Çin, BAE ve Türkiye’nin de yer aldığı 400’den fazla şahıs ve şirkete ‘Rusya’nın Ukrayna’daki savaşına destek verdikleri’ için yaptırım uygulanacağı duyuruldu. ABD Maliye, Ticaret ve Dışişleri Bakanlıkları tarafından 23 Ağustos’ta açıklanan Rusya yaptırımları listesinde Türkiye’den de bazı şahıslar ve şirketler yer aldı. Çin, Rusya, Avrupa ve Ortadoğu’dan farklı alanlarda üretim yapan çeşitli sanayi şirketleri ve kuruluşların Rusya yaptırımları kapsamına alındıkları duyurulurken, 400’den fazla şahıs ve şirketi kapsayan yaptırım listesinde Türkiye’nin de yer alması, önümüzdeki dönemde ambargo ve yaptırımların dozunun artacağı şeklinde değerlendirilebilir. ABD’nin yaptırım listesinde her defasında artan sayıda Türk şirketlerinin ve vatandaşlarının yer alması, önümüzdeki süreçte daha yaygın ve kapsamlı yaptırımların devreye alınabileceğini ve şirket ve şahıslar dışında doğrudan Türkiye’ye yaptırım uygulanabileceğini gösteriyor."